Güneydoğu'daki sosyal gerilim, büyük patlamanın habercisidir

Güneydoğu'daki sosyal gerilim, büyük patlamanın habercisidir

Dünyanın gözü Ortadoğu bölgesi üzerindedir. Ekonomik, jeostratejik olarak ve inanç boyutuyla bu bölge zor bir bölgedir. Bu bölge üzerinde hesap yapanların oyunları çoğu kez bumerang gibi kendilerine geri döner. Tarih boyunca da böyle olmuştur.
Yine tarihin bir kırılma noktasını yaşıyoruz. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizin de içinde olduğu fay hattındaki sosyal gerilim yüksek ölçekteki depremlere gebe gibi görülüyor.
Uzun zamandan beri yaşanan sorunlar, aslında yaşanacak büyük çaptaki sosyal patlamanın habercisi hükmündedir. Ancak milletimizin büyük çoğunluğu bütün bu ikazlara rağmen vurdumduymazlığını devam ettiriyor.
Bakın bu konuda bir gündem analizi yapalım.
...
16 Kasım 2013 günü Diyarbakır’da bir buluşma gerçekleşir. T.C. başbakanı Tayyip Erdoğan ile kuzey Irak Kürt bölgesi başkanı Mesut Barzani’nin buluşmasıdır bu. 
Burada kimin ev sahibi olduğu tartışması gündemde yer bulur. BDP’li vekile göre ev sahibi Barzani’dir. Zaten Erdoğan’ı Diyarbakır’da karşılayan Barzani olmuştur. 
Toplu açılışlar yapılır, davullar zurnalar çalınır, türküler çağrılır, sevinç gözyaşları içerisinde bir kabul gerçekleştirilir. 
Sayın başbakan ilk defa yeni Türkiye ifadesini kullanır. Yetmedi kuzey Irak için ‘Kürdistan’ ifadesini kullanır. Daha sonra hızını alamayarak, doğu Anadolu ve güneydoğu Anadolu bölgelerimiz için de Kürdistan ifadesini kullanır. Kürdistan konusu işin bam teli olacak ki, devlet bakanları Beşir Atalay ve Bülent Arınç bu konuda önemli açıklamalar yaparlar.
Beşir Atalay, "Bu ifade, uluslararası alanda kullanılıyor ama Türkiye'de kullanmayalım gibi söylemler vardı, bugün burada hepsi kullanıldı, bütün sınırları aşıp gidiyoruz, Türkiye rahatlıyor. Ve çözüm süreci yürüyor." diyor. Demek ki bugüne kadar muhalefetten bile saklanan Kürt açılımı, demokratikleşme paketi ve yeni anayasa çalışmalarının özünde de bu niyet varmış.
Arınç ise bakın ne söylüyor, "KKTC var, biz tanıyoruz dünya tanımıyor. Rum Kesimi var, dünya tanıyor. Bir insana ismiyle hitap etmezseniz onunla iletişim kurmanız mümkün değil. Sayın başbakan büyük bir cesaret gösterdi" diyor. Bunların özürleri kabahatlerinden daha büyük. Siz devlet bütünlüğümüze sahip çıkacağınıza, KKTC’yi dünyaya tanıtacağınıza, güya dünyanın kabul ettiği Kürdistanı tanıyorsunuz. Yazıklar olsun! 
Peki, şimdi soralım. Ülkemizin ve bölgemizin parçalanmış haritaları NATO dâhil batılı devletlerin ajandalarından kamuoyuna her fırsatta sızdırılıyor. Siz buna da mı ‘evet’ diyeceksiniz. 

Yandaş medya narkozunu bütün kamuoyuna yaymakla meşgul. Neymiş efendim, Mesut Barzani’nin kabul edilmesi Türkiye PKK’sı ve Suriye PYD’sine karşı ittifakmış. Pes doğrusu, bu kadarına kargalar bile gülecektir. Oysa bu Barzani “Erbil’i karıştırırsan ben de Diyarbakır’ı karıştırırım” diyen, Türkleri her fırsatta düşman ilan eden kişidir.
Bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Araştırmalara baktığımız zaman Barzani ailesinin Yahudi ve Nakşiliğin Halid-i Bağdadi kolundan olduğunu görüyoruz.

Oynanan oyun şudur.
Arzu Mev’ud, yahudilerin kilitlendiği büyük hedeftir. Hedef büyük İsrail devletini bu topraklarda hakim kılmaktır. Bilindiği gibi İsrail Yahudi bir din devletidir. Özellikle ABD’nin derin yapılarına da nüfuz etmiş durumdadır.
Bölgemizde yaşananları bu gözle izlemek gerekir.
Bakın Osmanlının hinterlandı, yani Ortadoğu coğrafyası kan ve toprağın harman olduğu bir bataklık durumundadır. Bu bölgede yaşayan Müslümanların kan ve gözyaşları hiç ama hiç durmamaktadır.
İşte tam da burası dünya siyasi dengelerinin düğüm noktasıdır.
ABD bu bölgedeki petrol başta olmak üzere yeraltı kaynaklarına el atmış durumdadır. Ama esas olan derin ABD yani Yahudiler, bu coğrafyanın peşindedir.
İşte bu bölge kıyamet savaşının da yaşanacağı coğrafyadır.
Her zaman yaptıkları gibi emperyal güçler burada da ellerini doğrudan ateşin içine sokmuyorlar. Burada da maşa kullanıyorlar.
İşte burada kullanılan maalesef kürt kartıdır.
Oluşturulan kaos ortamı içerisinde hak ve batıl birbirine karışmış durumdadır. Oysa Kürtler Müslüman bir halktır ve Türk milletine mensuptur.

Şimdi gelelim büyük resme.
Sedat Sertoğlu 13 Temmuz 2003 tarihinde, Abdullah Gül ile yaptığı röportajı yayınlar. Dönemin dışişleri bakanı Abdullah Gül ve mevkidaşı Powell arasındaki 9 maddelik gizli anlaşmayı anlatır. Daha sonra bu maddeler kamuoyuna yansır.
İşte bu maddelerden birisi şu.
“Irak'ın kuzeyinde kurulan Kürt oluşumu Türkiye tarafından resmen tanınacak”
Aradan tam on yıl geçtikten sonra Erdoğan - Barzani Diyarbakır’da buluşurlar ve pandoranın kutusu açılır. Artık süreç hızlanmıştır. Bu süreçte artık kimse gizli kalamayacaktır. Ulusal ve mandacı çizgiler kesin hatlarla ayrılacaktır.
...
İsterseniz bir de sondan başa doğru bir yolculuk yapalım.
16 Kasım 2013 günü Diyarbakır’daki Tayyip Erdoğan - Mesut Barzani buluşması tarihi bir kırılma noktası oldu. Bu olayla hız kazanan süreci iyi izlemek gerekir. Bugüne kadar kuzu postuna bürünenlerin nasıl da arz-ı endam ettiklerini göreceksiniz. Kimi zafer sarhoşluğundan ortaya çıkacak, kimisi ise görev gereği sahada yer alacaktır. 
Gelin bu gelişmelere bir göz atalım.

"Diyarbakır’da kucaklaşanlar, gönülleri Nakşi aşkla yoğurulmuş, fakat birbirinden ayrı düşürülmüş Halidiyye kolundan kardeşlerdir" bu ifadeler Türkiye gazetesinden Rahim Er’e aittir. Bu makaleden hareketle “Barış süreci, Türk ve Kürt Kemalistlerini mağlup eden bir Nakşibendi hareketidir” şeklinde başlık atmaktan da geri durmadılar. 
Kucaklaşma denen seremoniyi T.C. başbakanı Erdoğan ile kuzey Irak Kürt yönetimi başkanı Barzani tarafından, Kürdistan'ın ilanı şeklinde özetleyebiliriz. 
İşte bu tarihi kırılma noktası bir kucaklaşma olmuştur, ama bu ABD gölgesinde AB talimatlarıyla oluşan bir birlikteliktir. 
Gelişmeler, aylardan beri Meltem TV ekranlarında izlemekte olduğumuz “İrfan Vakti” programında ilahiyatçı Mehmet Emin Koç ve tarihçi Emre Polat'ın anlattığı Nakşiliğin bir İngiliz tarikatı olduğunu da desteklemektedir.

İmam Rabbani adı ile bilinen Ahmet Faruk Sirhindi ve takipçisi Halidi Bağdadi’nin temsil ettiği Nakşi-Halidilik ile Barzani ailesi ve İngilizler yakın ilişki içindedir. İlmi belgelerde Barzani ailesinin yahudi olduğunu ve bir vakit Irak’ta nakşi-halidiliği temsil seviyesine geldiğini biliyoruz. İşte bundan sonra bu merkezler, Kürt isyanlarının da merkezi konumundadır. Hedef Osmanlı Türk varlığını ortadan kaldırmaktır. Görünürde bir Kürt devleti kurulmak istense de, esas olan Büyük İsrail devletine giden yolda kilometre taşı olmaktır.

Osmanlıda var olan Ehl-i Beyt karşıtı tutumdan olsa gerek özellikle 1820’li yıllarda 2. Mahmut döneminde Nakşi-Halidilik, Osmanlı imparatorluğu içinde hızla yayılır. Yayılır yayılmasına ama bu Ehl-i Beyt dostu olan alevi-bektaşiler için de bir soykırıma dönüşür.
Bektaşi dergahları kapatılır, dergahların başına bektaşi şeyhleri yerine nakşi şeyh(!)ler getirilir. Alevi-bektaşiler tutuklanır, sürgüne gönderilir, idam edilir. Bunlar yetmez, Osmanlı kendi ordusu olan yeniçeri ocaklarını topa tutar ve mensuplarını ölüme mahkum eder. 
Bu hınç sürer gider.

Günümüzde de Nakşilerin, alevi-bektaşilere karşı tutumu değişmemiştir. 
Geçtiğimiz günlerde nakşibendiler tarafından düzenlenen İmam Rabbani Sempozyumu bir gizlenme rekfleksi ile yapıldı. Ancak yine kimliklerini ve gayelerini ele verdiler. Sempozyum düzenleme komitesinden İstanbul Tasavvuf Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Süleyman Derin konuşmasında hem birlik ve beraberlikten bahsetmekte hem de "Bektaşilik ayrı bir din olmuştur şu anda" demektedir.

Sözde ‘barış süreci’nin bir taraftan da Türk ve Kürt Kemalistlere karşı yürütülen bir Nakşibendi hareketi olarak ifade edilişini anladınız mı?
Bahsi geçen mücadelede muhatap Kürt ve Türkün de içinde bulunduğu ‘Türk millet’idir. 
Kemalizm’e karşı çıkılmasının sebebine gelince çok açıktır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, Ehl-i Beyt dostu bir Alevi-Bektaşidir. 
Bir kere daha altını çizmek gerekir ki, Bektaşiler Müslümandır ve farklı bir dinleri yoktur. Bektaşiler Ehl-i Beyt dostudur. Onların şiarı “Hak- Muhammed- Ali”dir. Onlar, Hünkar Hacı Bektaş-ı Velinin kutlu yolunun yolcusudur. 
İşleri dini istismar değil, ülkeyi bölmek parçalamak hiç değildir.

Zaman bir kum saati gibi akıyor. Su akar Türk bakar derler ya, bu misal kum akıyor millet bakıyor.
Bütün halk unsurlarıyla Türk milleti yaşadıklarından ders alarak büyük sosyal patlamaya karşı tedbir almalıdır.
Oyun da bellidir, oyun kurucu da, oyuncu da.
Allah adil-i mutlaktır; sorun varsa çözüm de vardır. Bütün yaşanan sosyal, ekonomik, dini ve milli sorunlara çözüm getirecek projeleri olan Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosudur.
Hünkar Hacı Bektaşı ve Türk milleti
Ehl-i Beyt açılımı ve Alevilik
Milli Ekonomi Modeli
Sosyal devlet milli devlet
Atatürk ve Türk milleti
Bunlar, Sayın Baş'ın toplumun kronikleşmiş sorunlarına karşı geliştirdiği projelerdir. Bunların sosyolojik ve psikolojik yansımaları milletimiz ve insanlık adına ümit vericidir.
Ancak yaşanan bunalımların çözüm bulabilmesi için Haydar Baş beye milletimizin destekleriyle siyasi güç vermeleri gerekmektedir.