Halep oradaysa arşın burada
Ekonomi yönetiminde, algı yönetimi devam ediyor. 2021 yılının son aylarında hız kazanan Türk lirasının dolar karşısında süratle değer kaybetmesi, yaşamın bütün dengelerini sarsmış oldu. Bütün müdahalelere rağmen gem almayan bu krizin asıl sebebi gizlenmeye çalışılıyor. Bu tutum ise sorunu daha da karmaşık hale getiriyor. Öncelikle yapılması gereken teşhistir. Uygulamacılar değişse de doğru tanım yapılmazsa çözüme ulaşılmaz. Ülkemizde daha şiddetli olarak yaşanan global ekonomik krizin ana sebebi ve yardımcı sebepleri vardır. Temel problem ise ekonomideki yapısal sorunlardır.
Elbette kötü yönetim, ötekileştiren tutum, yanlı davranışlar ateşe körükle gitmek anlamına gelmektedir. Yönetimin adil olması yaşanan ıstırapları azaltır ancak ortadan kaldırmaz. Bir başka ifade ile pansuman tedbirlerle hastalık tedavi edilemez.
Yasama ve yürütmenin adeta kendisine bağlandığı cumhurbaşkanlığı hükümetinin yapması gerekenler ne olmalıdır?
Madde 1. Hükümet sosyal ve kültürel sahadaki başarısızlığını itiraf ettiği gibi ekonomi yönetimini başaramadığını kabul etmelidir.
Madde 2. Hükümet milletin algısını yönetmekten vazgeçmelidir.
Madde 3. Millet, devlet adına hareket eden hükümetine sırtını dayayabilmelidir.
Madde 4. Hükümet yandaşa taraf olma kendisi gibi düşünmeyenleri bertaraf etme tutumundan vazgeçmelidir.
Madde 5. Bir hükümet ki, 20 yıllık iktidarının sonunda ekonomik parametreler en dip seviyeye gelmişse işten el çekmelidir.
Yukarda saydığımız maddelerin her birinin açılımını geniş geniş yapabiliriz. Ancak buna hiç gerek yok. Çünkü halk bu tespitleri bizzat kendisi yapıyor. Uzun yıllar devletin sahip olduğu rezervlerden dolayı millet yaşanan olumsuzlukları göremedi. Her ne kadar kendisine anlatıldı ise de görmezden geldi. Yönetenler günü kurtarmaya çalışırken yönetilenler ise günü yaşamayı tercih ettiler. Bu yaşananlar bize La Fontaine masallarından olan Ağustos Böceği İle Karınca masalını hatırlatıyor. Evet, okuması ve dinlemesi keyifliydi ama yaşamak hiç de öyle değil. Evlere ve işyerlerine adeta ateş düşmüş vaziyette.
Ekonomiyi yönetenler halkın karşısına geçip gözlerinin içini şahit gösteriyorlar. Çözüm için çok rahat tarih verebiliyorlar. Hiç de yüzleri kızarmadan…
Bütün bu yaşananlara rağmen hükümet sorunu ve çözümü ‘köpük’ olarak görüyor. Köpüğü üretenin bizzat sistemin kendisi olduğunu görmüyor veya göremiyor. Her iki halde de özürleri kabahatlerinden daha büyüktür.
Üretici ve tüketici enflasyonları arasındaki uçurum, sanki normalmiş gibi anlatılıyor. Sanayide, ticarette ve hizmet sektöründe maliyetler fahiş olarak artmıştır. Buna rağmen üretici üzerinde baskı kurulmakta, zararına mal ve hizmet satmaları istenmektedir. Güya tüketiciyi korumak adı altında, reel ekonominin dengeleri alt üst edilmektedir.
Bizzat Merkez Bankasının açıklamasına göre reel efektif döviz kuru, Aralıkta 47.82 seviyesine geriledi. Bu seviye verinin açıklanmaya başlandığı 1994 yılından bu yana görülen en düşük seviye. Böylece TL’nin reel değeri tarihinin en dip seviyesin inmiş oldu.
Sözün özü ekonomi hayat demektir. Ekonomideki belirsizlik yaşamın kalitesini de alt üst etmiştir. Nasıl mı? Zamlara bir bakın isterseniz hayatın her alanına dokunan elektriğe tek kalemde yapılan %125 zam ortada iken, hükümetin ne dediğinin bir anlamı var mı?