Haydar Baş Hocamızın siyasi geçmişini mi merak ettiniz?

Haydar Baş Hocamızın siyasi geçmişini mi merak ettiniz?

Hocamızın rıhletinden sonra tanıdık zihniyetteki sokma akıllıların, Haydar Baş Hoca'nın sevenleri üzerinde operasyon teşebbüslerine şahit oluyoruz. 

Haydar Hoca'yı ve kadrosunu tanımadan hareket ettikleri her hallerinden belli. Bunların ölçüleri yok, gözleri bozuk bunların, berrak suları bile bulanık görüyorlar. Avlanmaya giderken avlandıklarının farkında bile değiller. 

İsim isim bahsetmeye gerek yok, bunların ortak paydası FETÖ zihniyeti, dinlerarası diyalogçuluktur.

Bunların en büyük sermayeleri cehaletleridir. Bir kere şunu çok iyi bilsinler, Haydar Hoca'nın hayatı çok şeffaf geçmiştir. En mahrem kabul edeceğimiz konuları çıkıp TV'de konuşacak kadar kendinden emindir. Aldığı her nefeste Allah rızasını gözetmiş; çilesi vatan, millet, devlet, birlik beraberlik, Ehl-i Beyt, Atatürk olmuştur. Sosyal Devlet, Milli Devlet için model ortaya koymuştur. 

Haydar Baş Hocamızın rıhletinden sonra kamuoyuna Hocamızın Milli Görüş ile birlikte olduğu yıllara atıf yapılıyor. Güya sevenlerine operasyon düzenlenmeye çalışılıyor. Gelin hatıralarımdan bahisle meseleye açıklık getirelim.

Milli Selamet Partisi parti yöneticileri 5 Haziran 1977 genel seçimleri için Haydar Baş Hocamızın milletvekili adayı olması için bir gece yarısı evine gelir. Israrlı görüşmeler sonucu Hocamız zoraki olarak kabul eder. Trabzon o dönemde bir milletvekili çıkartacak güçtedir. Hocamız, "Başka hatırlı isimleriniz var, bunların yanında beni 1. sıra aday yapmazsınız, 1. sıra yapmazsanız da benim aday olmama gerek yok" der. "Hocamıza 1. sıra olacaksın" diye söz verirler ama sonuçta 1. değil 3. sıradan milletvekili adayı yaparlar. Hocamız kendisini ikna için gelen şahıslara bunun sebebini sorar, aldığı cevap MSP siyasetinin dürüstlüğünü anlamak açısında çok manidardır. "Siyasete girdin ya" der akil kişi; Hacamızın hayıflanarak anlattığı bu hatırayı ondan çok kere dinlemişimdir.

Hocamız aday olmak için Trabzon Lisesi'ndeki öğretmenlik görevinden ayrılmıştır. Seçim sonrası işsiz kalmıştır, zor günlerdir o günler, evine kış gününde odun alacak parası bile yoktur. MSP'den bir kuruş destek görmez. Seçim sonrası 21 Temmuz 1977'de 2. Milliyetçi Cephe Hükûmeti kurulur; MSP hükümetin ortağıdır. Necmettin Erbakan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısıdır. Kabinede ayrıca 7 tane MSP'li bakan vardır. Hocamız yeniden memuriyete dönecektir. Ona layık görülen görev ne biliyor musunuz? Memuriyet olarak Hocamıza 'Trabzon ili müftü kâtipliği' teklif edilir. Arkadaşları bunu kabul etmezler. Hatta o zaman hükümet ortağı olan Adalet Partisi'nden Kemal Cevher, Hocamıza Trabzon İl Milli Eğitim Müdürlüğünü teklif eder. Hocamız kendi partisi dışından gelen bu teklifi kabul etmez. 

MSP'de Trabzon İl Başkanlığı yapar, disiplinli çalışmalarıyla teşkilatçılığa yeni bir bakış getirir, son derece de başarılı olur. Hocamızdan hep dinledik. O dönem siyasi gerginlik had safhada. Sürekli siyasi cinayetler işleniyor. Hocamız, o günlerde birlik beraberlik ve kardeşlik için çalışır. Devletin ve milletin âli menfaatlerinin yanındadır. O günlerde Akıncı gençler duvarlara yazı yazarlar, İl Başkanı olan Hocamız gün ağarmadan kendine yakın parti mensuplarını gönderir ve aykırı sloganları sildirir. Genel merkezle temel konularda fikir ayrılıkları vardır. Haydar Baş Hocamız sessiz kalmaz. Artık birlikte yürümek mümkün değildir. 12 Eylül ile siyaset askıya alınır. Hocamızın MSP içindeki çilesi de dolmuş olur.

Hocamız yanlış karşısında sessiz kalmamıştır. Hele dini, milleti ve devleti ilgilendiren konularda hiç sessiz kalmadığı gibi çözüm de üretmiştir. Dinlerarası diyalog çalışmalarının ülkemizde tavan yaptığı yıllar idi. Bu çalışmalar ülkemizde FETÖ merkezli yapılıyordu. Yurt dışında da bu çalışmalar yapılıyordu. 2003 yılıydı, Hocamızın bir Almanya seyahatine katılmıştım. Arkadaşlar Milli Görüş teşkilatının çalışmaları ile ilgili dokümanlar getirdiler. Güya dinler haftası yapıyorlar. Almanya'nın en büyük kilisesi olan Köln Katedral Kilisesi ile Hz. Peygamber'in mübarek kabrinin de bulunduğu Mescid-i Nebevî arasına bir köprü yapmışlar. "Ha orada, ha burada olun, fark etmez" mesajı veriyorlar. Bir başka broşürde papazlar, hahamlar milli görüşün camisine gelmiş mum yakmışlar, bunlar onların kiliselerine gitmişler diyalog adı altında karşılıklı misyonerlik çalışması yapıyorlar. Bir başka broşürde Milli Görüş'ün camilerine afiş asmışlar. Sakallı bir adam resminin altında "Sen hala Alman vatandaşı olmadın mı?" yazmışlar. Alman vatandaşı olacak, ona askerlik yapacak, o olmasa bile çocukları torunları aldığı eğitimle asimile olacaklar. Hocamız bunları görünce çok üzüldü. Bu evraklar bir dosya haline getirildi. Bir de mektup yazdı hocamız, konular madde madde idi. Hem ikaz ediyordu, hem yanlışlar bir bir sayılıyordu, hem de yapılması gerekenler yazılıydı. Beni sözcü olarak tayin ettiler, arkadaşlarla birlikte Erbakan'ın evine gittik. Balgat'taki evinde kabinesinde bakanlık yapmış Fehim Adak da vardı. Dosyayı Erbakan'a teslim ettim ve Hocamızın mesajını tane tane ifade ettim. O bir taraftan dosya sayfalarını çeviriyordu. İçerik konusunda ve ona verilen mesajlar konusunda hiç konuşmadı. Ancak söz alarak bize neler anlattı biliyor musunuz?

1. İsrail'in vefası: Erbakan bilgisayarını getirtti. Bize bir video izletti. Bir robot fare, istihbarat çalışması yapıyor. Bunun mucidi kendi parti teşkilatlarından birisinin oğlu. Akademik çalışma için ülkemizde üniversite onu kabul etmez, bir İsrail üniversitesi onu kabul eder ve bu çalışmayı yaptırır. Bunu bize İsrail'in lütfü olarak anlattı. 

2. Amerika'nın gücü: Kendi partili arkadaşlarından bir grup, davet üzerine Amerikalıların gemisine giderler. Amerikalılar bunları kaptan köşkünde ağırlar. Büyük bir ekran vardır önlerinde. Ekranda bir şehir görüntüsü belirir, görüntü yaklaşır, bir cadde belirir daha sonra bir apartmana yoğunlaşır görüntü, bir daireye derken, bir pencereye kilitlenir başlar sesler gelmeye. Derler ki, burası Bağdat. İşte biz istediğimiz adrese kilitlenip, dinleme yapabiliriz. Başlıyor Erbakan anlatmaya, "bunlar bir insanın gömleğinin markasını bile bilirler."

Dayanamayıp söze karıştım. O günler ABD, Irak'a saldırmıştı. 72 yaşındaki bir Iraklı çiftçi kuş tüfeği ile füzeleri halen üzerinde olan Apache tipi bir helikopteri vurarak düşürmüştü. Erbakan'a bunu hatırlattım. "Siz bu Amerika'nın mı teknolojisini anlatıyorsunuz" dedim ve ekledim. Irak çöllerinde kumlara saplanan ve güneyden kuzeye çıkamayan Amerikan tanklarını hatırlattım. En büyük gücün insan gücü, iman gücü olduğunun altını çizdim.

3. İTÜ'deki yıllar: Erbakan baktı olacak gibi değil, Fehim Adak'a döndü ve anlamlı bir gülüş ile Fehim hatırlıyor musun, "İTÜ'ye talebe olarak başladığımızda mescitte buluşur biz de Amerika aleyhine konuşurduk" demesin mi? Bu sözü ile nereden başlayıp nereye geldiklerini anlatıyordu aslında. Erbakan'ın talebelerinin çizgisi de bundan farklı değildir. Söze değil öze ve icraatlara bakıldığı zaman görülen de budur.

Aslında anlatacak çok şey var. Vakti gelince onları da yazarız. Haydar Baş Hocamız hayatının her döneminde Allah rızası için gayret etmiştir. Hatıralarını çokça anlatmıştır. Hocamızın bir özelliği vardı. Herkese çok iyi niyetle yaklaşırdı ancak bir yanlış gördüğü zaman da eyvallah etmezdi. İkaz ederdi, onu düzeltmeye çalışırdı. 

BTP kurulmadan önce ülkenin gidişatı konusunda siyasi parti genel başkanları, ülkemizin dört bir yanındaki kanaat önderleri ziyaret edilmiş ve dosyalar sunulmuştu. Yetmedi, Ermeni soykırım iddialarını telin mitingleri yapılmıştı. Arzu edilen duyarlılık görülmeyince, "iş başa düştü" denmiş ve BTP, 41. parti olarak Türk siyasi hayatında yerini almıştır. 

Haydar Baş Hocamızın önem verdiği ölçülerden bir tanesi de "fundamantalist değil dindar; ırkçı değil milliyetçi; mandacı değil bağımsızlık" taraftarı bir çerçeveydi. Şekilci ve ayrılıkçı değil, Ehl-i Beyt'in yolunda Tevhid'e ulaşmış İslam anlayışı ve yaşantısı Ne Mutlu Türküm Diyene anlayışında bir milliyetçilik ve "Ne AB, Ne ABD, Tek Çözüm Bağımsız Türkiye" duruşundan milim taviz vermedi. 

Operasyon gayretinde olanlar bu duruştan rahatsız oluyorlar. Bilmiyorlar ki Haydar Hoca bütün tespitlerini elliyi aşkın eser ile ölümsüzleştirdi. Bizim bu kesime sözümüz ancak şu olur: Yel kayadan hiçbir şey alamaz (aparamaz).