Hicaz Topraklarında Vermeyi Fırsat Bilenler
Yetmedi, insanlar adım başı su, ayran, hurma dağıtıyorlar.
Bu da yetmedi, ola ki iftar saatinde barınma yerinizin dışındasınız veya bir sofrada da değilsiniz. İşte bu durumu da verme adına değerlendirenler var. Alışveriş merkezinden çıkmış, iftarlıkları arkadaşlarımıza yetiştirmeye çalışıyoruz. Dolmuş taksinin açık camlarından bir sofrada olması gereken malzemelerin olduğu iftar paketlerini arabanın içine adeta attılar. Bu anı yaşamak çok güzel bir duygu. Arabada olan arkadaşlardan bir tanesi “burada kendinizi dışarı atabilirseniz aç kalmanız mümkün değil” şeklinde bir tespiti oldu. Bu hatıralar o kadar çok ki, Ramazanın son günü odamızdan çıkıp asansöre biniyoruz, tam da bu sırada ezan okunmaya başlıyor. Asansörün içindeki kişi hemen yanında ki hurmaları ikram ediyor; daha önceden hazırlandığı belli ki, su şişesini ve bardakları da uzatıyor. Belki hayatta bir daha karşılaşamayacağımız, ismini, memleketini, ülkesini bilmediğimiz insanlar yediğinden veriyor, içtiğinden veriyor belki yemiyor, içmiyor size veriyor.
Biz bu halleri yaşarken dünyanın manzarası içler acısı değil mi?
Acından ölme noktasına gelen insanlar var. Hayat felsefesi almak üzerine bina edilmiş bir hayat tarzı var. "Ya Rabbena hep bana', mantığını şiar edinmiş bir yaşam anlayışı var. Bir başkasının elindekini almak için kurgulanmış bir iş dünyası algısı var.
Hicaz topraklarında vermek üzerine bina edilen hayatın sonucu ile diğer yerlerdeki almak üzerine bina edilen hayatın sonuçları dağlar kadar farklı. Sonuç itibarıyla kazananlar verenler oluyor. Verenlerin toplumunda insanlar daha huzurlu, daha doyumlu oluyor, birlik beraberlik daha güçlü yaşanıyor.
Almaya endeksli toplumlarda ise hep bana mantığı hem doyumsuzluk hem toplumda bölünmelere yol açıyor. Neticede insanların gözü de doymuyor, gönlü de doymuyor. Bilinen bir kıssadır, mükellef bir sofranın etrafındaki insanlar bir türlü yemek yiyemezler, çünkü kaşıkla yemek şartı var ve kaşıkların uzunluğu bir metre. Daha sonra aynı şartlarda dervişler sofraya gelirler. Yüzleri nurlu olan bu insanların biri diğerine kendi kaşığı ile yemek yedirir ve herkes afiyetle karnını doyurur ve birbirine karşı şükran duyguları daha da ziyadeleşir. İşte hayatta da yaşanan bu.
Hicaz topraklarında gördük ki, her zaman kazançlı olanlar alma değil, verme mantığı ile hayatlarını yaşayanlar.