Hoş Geldin Atatürk Penceresinden Haydar Baş

7-14 Nisan tarihlerini kapsayan hafta, Prof. Dr. Haydar Baş’ı anma haftası olarak idrak ediliyor. Bir haftadan beri hocamızı anma etkinlikleri devam ediyor. 14 Nisan Pazartesi ise İstanbul’da Cevahir Kongre Merkezi’nde 5. Yıl anma programı ile etkinlikler taçlanıyor. Bir milletin vicdanı olan büyük bir fikir adamını, Prof. Dr. Haydar Baş’ı rahmetle ve minnetle anıyoruz. O sadece bir akademisyen, ekonomist veya siyasi lider değildi. O, bu topraklara sevdalı bir gönül insanıydı. Mücadelesi, halkı için bir diriliş çağrısıydı. Ve bu mücadelenin en cesur başlıklarından biri, şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’ü hakikatiyle millete yeniden tanıtmaktı.
Yıl 1930’lar… Dolmabahçe Sarayı’nda bir gece… Atatürk dalgın… Gözleri uzaklara dalıyor ve şöyle diyor: “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” “Beni hatırlamak demek, mutlaka heykelimi dikmek değildir. Beni hatırlamak demek; benim fikirlerimi, hedeflerimi yaşatmaktır.” İşte biz bugün Haydar Baş hocamızı da fikirleriyle mücadelesiyle anıyoruz.
Haydar Baş hocamızın kaleme aldığı “Hoş Geldin Atatürk” eseri, yalnızca bir kitap değil; milletin bilinçaltına kazınmış iftiraları söküp atan bir hakikat manifestosudur. Bu eser, Atatürk’ün dine karşı olduğu yönündeki asılsız ithamları belgelerle, şahitlerle, tarihsel gerçeklikle çürütürken, aynı zamanda Atatürk’ün manevi kimliğini gün yüzüne çıkarmıştır. Haydar Baş, Atatürk’ü şekilci ideolojik kamplardan kurtarıp; imanla, vicdanla ve halkla buluşturdu. Onun ifadesiyle Atatürk hem anne hem baba tarafından Hz. Hasan ve Hüseyin’in soyundandır. Namaz kılan, Kur’an okuyan, cami yaptıran bir Müslümandı. Ehl-i Beyt’ten gelen bu kutlu lider, halkının inancına karşı değil; inancının temsilcisiydi. Ancak bu hakikati gizlemek isteyenler vardı. İngiliz ve Yunan istihbaratının kurguladığı yalanlarla, Atatürk, inançsız bir figür olarak takdim edilmeye çalışıldı. Ama o, bu milletin bağrından çıkmış, İslam coğrafyasının bağımsızlığı için mücadele etmiş bir hakikat adamıydı. Haydar Baş, bu yalanların karşısında dimdik durdu. Onun davası ne kişisel çıkar ne de siyasi rant idi. Onun davası, Allah rızası ve milletin uyanışıydı. Atatürk’ü anlamak, bu milletin köklerini anlamaktı.
Bugün dünya yeniden kuruluyor. Güç dengeleri değişiyor, sınırlar yeniden çiziliyor. Ancak değişmeyen bir gerçek var: Milletlerin ayakta kalabilmesi için sabit kalması gereken değerler vardır. Kimlik, karakter, bağımsızlık şuuru... İşte Atatürk bu değerlerin adıdır. Tam bağımsızlık, halk iradesi, sosyal adalet, milletin inancı ile barışık bir devlet yapısı... Bunlar Atatürk’ün inşa ettiği temellerdir. Onun mücadelesi nostalji değil, bugünün ve yarının stratejik yol haritasıdır. Haydar Baş’ın bu konuda söylediği şu söz bugün daha da anlam kazanmaktadır: “Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır.”
Ve şimdi o mücadelenin bayrağı, genç lider Hüseyin Baş’ın ellerinde yükseliyor.
Bağımsız Türkiye Partisi, Atatürk’ün rotasından, Haydar Baş’ın imanından sapmadan; halkla, hakla ve umutla yürüyor. Bu yürüyüş; yalnızca bir partinin değil, milletin yürüyüşüdür.
İşlemlerimiz

