İslam Dünyasındaki Ayrılıkların Faturası Ağır Olmuştur
Tarihte yaşanan Alevi - Sünni çatışmalarına bir göz atalım. Bunlar hem kendi ülkemizde hem İslam âleminde yaşanmaktadır.
Yurt genelinde: Kahramanmaraş, Sivas, Çorum olaylarının izleri hala silinmemiştir.
Dünya genelinde ise Afganistan ve Irak başta olmak üzere mezhep çatışmaları yaşanmaktadır.
Seçim dönemindeki yurt genelindeki çalışmalarda dikkatimi çeken alevi kesimin daha çok dağlık kesimlerde merkezlerden uzak yerlerde yaşadıklarıdır. Alevi'ler kendilerini gizlemekte çocuklarına da gizlenmelerini tavsiye etmektedir. İçinde oldukları psikolojiyi tahmin edebiliyor musunuz?
10 yıldan beri birlikte çalıştığımız bir doktor arkadaşımın alevi olduğunu daha yeni öğrendim. Ailesi tarafından sıkı sıkıya tembih edildiğini kimliklerini toplumdan saklamaları kendilerine öğretilmiş.
Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasında geçen Çaldıran savaşında Anadolu'daki aleviler, Şah İsmail'in tarafını tuttular diye bir kıyıma tabi tutulmuşlardır. Kendini korumak isteyen aleviler dağlara sığınmışlardır. Ortaya çıkan bu tablo bölücülerin ekmeğine yağ sürmüş, taraflar arasındaki ayrılıklar derinleştirilmiştir.
“Türk milleti, her dönemde İslam'a sarılmış olsa da bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde "saltanat tehdit altına girecek" diye vehmedilmiş Şia mezhebi ile yapılan mücadelede maalesef Ehl-i Beyte gönül veren insanlara haksızlık yapılmıştır. Saltanat yanlıları Ehl-i Beyt'e aşık olmalarına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek Ehl-i Beyt'e farkında olmadan sırtını dönmüştür.
Yalnız bunun faturası kader planında öyle bir tecelli ile cevap bulmuştur ki, Ehl-i Beyte sırtını dönen bu insanlar gönüllerini Tanzimat'la birlikte batıya çevirmiş Ehl-i Beytin eğitimi öğretimi adeta unutulmuştur.
Tam da bu noktada batıya dönen gönüller azınlık adı altında Ehl-i salibe gönlünü kaptırmış onlara hak verelim derken koskoca bir imparatorluk inkıraza uğramış ve heba olup gitmiştir. (İmam Ali, Prof. Dr. Haydar Baş)”
Günümüzün en büyük özelliği deccaliyetin kol gezmesidir. Buna illüzyon da diyebilirsiniz; ateşin su, suyun ateş olarak takdim edildiği dönem bu dönemdir. ölçüler birbirine girmiş vaziyettedir. Gelinen noktada Müslüman Türkler haçlının safında ve Müslümana namlu doğrultmuştur. Bir bakıyorsunuz sanki hiçbir mesele kalmamış gibi Suriye ile yatılıp Suriye ile kalkılmaktadır. Güya insan hakları adına yapılan bu girişimler, diplomatik girişimler hatta konuşulan savaş ihtimali insan hakları adına mı yoksa Amerika adına mı yapılmaktadır? Şayet söz konusu olan insan hakları olsaydı, öncelikle Irak'ta yaşanan soykırım konuşulurdu. Telafer, Süleymaniye, Kerkük'de yaşanan Amerikan mezalimi niçin gündem edilmemektedir. üstelik bütün bu gelişmeler karşısında AKP hükümeti suskun kalmayı tercih etmektedir.
Yanlış politikalar dün nasıl Osmanlı'nın sonunu getirdi ise bugünde Türkiye'nin sonunu getirebilir. O halde dostumuzu ve düşmanımızı iyi tanımalı ona göre tavır belirlemeliyiz.