Kazan’da Ali Haydar’ı Ziyaret Ettik
İlk durağımız Rusya'nın başkenti Moskova. Uçaktan iner inmez kar ve soğuk bir hava karşıladı bizi. Asya topraklarında kış olanca şiddetiyle yaşanıyor. O geceyi otelde geçirdikten sonra, ver elini Kazan. Kazan, Moskova'dan daha soğuk idi. Dondurucu soğuk olan ve kara parçasının görülmediği sürekli karla ve buzla kaplı bir coğrafya burası. Yaşanan hava koşulları batıdaki ülkelerde olsa hayatın doğal akışı mümkün olmaz. Biraz dışarı çıkılsa sanki kulaklarınızdan başlayan bir donma sürecine giriyorsunuz. Bir başka dikkat çekici olan, gündüzlerin kısa gecelerin ise uzun olması. Gündüz 6 saat gece ise 18 saat. Bizim yerel saatle 14:30 da hava kararıyor Tataristan'da. İntibak etmek bu açıdan da zor.
Tataristan 3.780.000 nüfusu olan petrol ve maden zengini, bir Türk devletidir. Orta Asya'daki Türkler 922 yılında İslamiyet'i resmen kabul ettiler. Tatarlar, İdil boyunda kurulan Bulgar devletinden başlayarak, Altın Ordu ve onun devamı olan hanlıklar içinde, bilhassa Kıpçak Türklerinin karışımı hâlinde teşekkül etmişlerdir. Tatar'lar o gün bu gün Müslümandır ve bunun mücadelesini vermişlerdir.
ülkemizden 3500 km. uzakta olan Kazan topraklarında sayıları yüze yaklaşan camilerden ezan sesi dinlemek gerçekten çok güzel. Taksilerinde otobüslerinde Allah, Muhammet, Ali, Hasan, Hüseyin hatlarını görmek çok güzel bir duygu.
Tatarlar günlük konuşmalarında Tatarca ve Rusçayı karışık olarak konuşuyorlar. Konuşma dillerimiz ayrı da çok rahat anlaşıyoruz. İklimleri olabildiğince soğuk olsa da gönülleri çok sıcak. Diyebilirim ki, bizi hava limanında karşıladıkları andan, uğurlayıncaya kadar neredeyse başlarında gezdirdiler. Ekonomik durumları çok iyi olmasa da sürekli ikramda bulundular. Tataristan mutfağının ve meyvelerinin türlü çeşidini önümüze koydular. Türk örf ve adetlerini bize yaşattılar.
Kazan'da bizi Rahmetli Ali Haydar'ın arkadaşları karşıladılar. Bizi arabasına alan İsmail isimli tarih doktorası yapan bir gençle sohbetimiz oldu. Ali Haydar'ı sordum ona. Cevabı "Ali Haydar çok büyük bir insandı" dedi. Sustu, gözleri yaşardı ve bir kelime daha ekleyebildi. "Fevkalade büyük bir insandı" dedi ve uzun bir suskunluk yaşandı. Ali Haydar vefatından bir ay önce arkadaşlarına bir rüyasını anlatmış. “Kazan'a Haydar Baş hoca geliyor ve bir veli zatın kabrini ziyaret ediyor” demiş ve eklemiş, “bu rüyaya bir anlam veremedim.”
Evet, Haydar hoca ve arkadaşları Kazan' a geldiler ve Ali Haydar'ın kabrini ziyaret ettiler. Daha sonra babasının evinde sohbet yapıldı, zikrullah yapıldı ve mevlit okundu. Bülbül sesli hocalar, Kuran-ı Kerim tilaveti yaptılar. Ali Haydar'ın babasının konuşmasını göz yaşları içinde dinledik. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza dönük yaptığı konuşmada dedi ki, "Sizler onun misafirisiniz. O doğduğunda diğer çocuklardan farkı yoktu. Onu bu güzel seviyeye getiren sizsiniz. O hep sizin gibi olmak isterdi." dedi. Haydar hoca ise aileye dönük konuşmasında "Ailesi olarak sizleri tebrik ediyorum çok güzel bir evlat yetiştirmişsiniz. O öldü diye üzülmeyin, çünkü o güzel bir hayat yaşadı. O bir Ahmet Yesevi'ydi. Allah onu daha çok sevdi" dedi. Evet Ali Haydar'ın soy babası ile kimlik babasının bu karşılıklı konuşması gönüllerimizi titretti. Arada tercümanlar olsa da aynı dil konuşuluyordu, "gönül dili' konuşuluyordu.
Artık dönüş vakti gelmişti. Havalimanında hava muhalefeti ile karşılaştık. Fakat bu da bize farklı güzelliklerin kapısını açtı. Havalimanında gönlü yanık ekibimiz adeta bir konser verdi. Türk sanat müziği, ilahiler solo ve koro tarzında icra edildi. Rusya da Kazan'da uçağı bekleyen yolcular büyük bir memnuniyet içerisinde bu ziyafetten istifade etti. Belki de hava ulaşımında bir ilk yaşanıyordu.
Dönüşte yaşanan ortak kanaat şu idi, keşke biz de Ali Haydar gibi olabilsek...