Kerbelâ Ruhu Bizi Diriltecek Olandır

Kerbelâ Ruhu Bizi Diriltecek Olandır

Her yıl Muharrem geldiğinde gönlümün derinliklerinde bir sızı başlar. Çünkü bu ay, sadece bir takvim yaprağı değil; bir milletin, bir ümmetin vicdanına kazınmış en büyük yastır.

Babaannem, Muharrem ayı geldiğinde eski bir hırka giyerdi. Parlak giysilere elini sürmezdi Beline bir kuşak bağlar, ona iliştirdiği eski teneke bir su kabını kullanırdı.
Hüseyin Efendimiz Kerbelâ’da şehit oldular, susuz gittiler evladım. Ben suyu ağzıma değdirirken bile utanırım,” derdi.
Onları hatırlamak, anmak için böyle yaptığını söylerdi. Evin içine bir sessizlik hâkim olurdu; ama o sessizlik, bugünün sessizliklerinden farklıydı.
Sessizlik değildi o aslında — Kerbelâ’nın çığlığıydı.

Anadolu, Kerbelâ’yı sadece okumaz. Yaşar.
Her lokmasında, her duasında, her susuşunda yaşar. Muharrem’in acısı halkımızın içinde küllenmeyen bir ateş gibidir; zamanı gelince yeniden alev alır. Çünkü bu acı, sıradan bir acı değil — bir uyanıştır.

Bugün bizler o susuz çocuğun (Ali Asgar’ın), o zincirlenmiş kadınların (Hz. Zeyneb’in), o toprağa düşürülmüş başların (Hz. Hüseyin’in) mirasçısıyız.
Kerbelâ sadece 680 yılında yaşanmadı. Her çağda yeniden yaşanıyor.
Her devrin bir Yezîd’i oluyor, her çağda Hüseyin gibi duranlara kıyılıyor.

Ama işte bu yüzden, Kerbelâ yalnızca bir matem değil — bir diriliştir.
Bugün bizim ihtiyacımız olan, sadece anmak değil; o ruhu kuşanmaktır.

Zira Kerbelâ, şekli olarak değil; öz olarak dinin çağrısıdır.
Kerbelâ, kalabalıkların alkışladığı değil; suskun ama haklı olanların duruşudur.
Kerbelâ, siyasete meze edilmiş bir iman değil; zalim karşısında susmayan bir vicdandır.

Bugün Kerbelâ’ya bakarken sadece ne oldu diye değil ne yapmalıyız diye sormalıyız.
Bize düşen, Hüseyin gibi yaşamak; Hakk’ın hatırı için halkın öfkesine göğüs germektir.

Unutmayalım:
Bugün Filistin’de, Yemen’de, Ortadoğu coğrafyasında, dünyanın dört bir yanında zulüm gören her çocukta bir Ali Asgar vardır.
Bugün esir alınan her hakikat sesinde bir Zeyneb feryadı vardır.
Ve bugün bu sessizliğe rıza gösteren her kalabalık, bir kez daha Kerbelâ’yı yaşatmaktadır.

Ama Hüseyin’in durduğu yerde duranlar da vardır. Ve onlar sayesinde insanlık henüz tükenmemiştir.

Haydar Baş Hocamız, Kerbelâ’nın sadece bir matem değil, bir diriliş olduğunu bize anlattı, yazdı, yaşattı. Bugün bu satırları yazabiliyorsak, onun bıraktığı miras sayesindedir. Kerbelâ ruhu bizi diriltecek olan ruhtur.

Ve bu ruh, sadece geçmişi değil; geleceği de kuracak olandır.