Kıbrıs Vatandır

Kıbrıs Vatandır

Ta 600’lü yıllarda defaten düzenlenen seferlerle Müslümanların eline geçen Kıbrıs adasını konuşalım.

Akdeniz’e hâkim olmak için askeri ve ticari olarak önemli konumdaki Kıbrıs adasında söz sahibi olunmalıdır. Kıbrıs adasının sosyal, ekonomik ve siyasi geçmişi de bu mücadeleler ile örülmüştür.

Ayrıca Anadolu topraklarındaki varlığımızın emniyet altına alınması için de Kıbrıs stratejik öneme haizdir.

Tarih 20 Temmuz 1974, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Kıbrıs’a çıkartma yaptığı gün. Çocukluk yıllarımın unutulmaz hatıraları arasındadır. Annem leğende çamaşır yıkarken gözleri yaşlı ve pür dikkat radyo dinliyor, sokağa çıkıyorum bütün evlerin pencerelerinden radyo sesleri geliyor. Şehrimizin askerlik şubesinin önü tıklım tıklım gençler ile dolu; askere gitmek savaşa katılmak için adeta yarışıyorlar. TSK kısa süre içerisinde Kıbrıslı soydaşlarımızın yaşadığı mezalime dur dedi, işgal altındaki topraklarımızı kurtardı.

Adaya askerin ilk çıkışı, beş parmak dağlarında yaşanan destanlar hala dipdiri…

Kıbrıs barış harekâtındaki başarımızda TSK’nın gücü ve şahitlerin de kayda geçirdiği gibi maneviyat ehlinin desteği önemli yer tutar. Çanakkale savaşında olduğu gibi birçok savaşta da aynı manevi haller söz konusudur.

O günkü koşullarda kendi silah ve mühimmat sıkıntısı had safhadadır, haberleşme aygıtları son derece yetersizdir. Batının ambargosu işin tuzu biberi olmuştur.

Bir keresinde Haydar Baş hocamızın yanında Kıbrıs'tayız. Birol Şensoy arkadaşımız bizleri savaşın şiddetli geçtiği yerleri gezdiriyor. Hocamız, üstadı Mustafa Hayri Öğüt Efendi ile olan hatıralarını anlatıyor. Savaş sırasında Hayri baba yarenleri ile dua, zikir ve Allah'a yakarış halindedir. Hocamız ilk defa Kıbrıs'a gelmesine rağmen o bölgeye yabancı olmadığını adeta daha evvel buralarda bulunduğunu bize anlatmıştı. İşte asker silahıyla savaşırken, Allah dostları da ruhları ile duaları ile mücadelenin içinde olmuşlardı. Başarının sırrı da burada yatıyordu. Milletin ruhuyla, duasıyla, bedeniyle mücadelenin için de olması devletin de kararlı duruşuyla muvaffak olmasıydı.

Kıbrıs barış harekâtının üzerinden tam 46 yıl geçti. Harekât esnasında ortaya konan kararlılık siyasiler tarafından ortaya konamamıştır. Çözüm için zamana yayılmış bir strateji uygulanmıştır. Ancak bu zafiyet görüntüsü verdiği için, büyük fotoğrafta Hristiyan batılı devletler adayı bir Rum adası olarak kabul etmişlerdir. 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC)  tanıyan Türkiye Cumhuriyeti yanında sadece iki ülke vardı, onlarda bundan vazgeçti.

Adada Annan planı referanduma sunulmuş, Kıbrıslı Türkler birleşik Kıbrıs modeline evet demesine rağmen Rumlar hayır demişlerdir.

Kıbrıs adası, Birleşmiş Milletlere (BM) üye olarak bir Rum devleti olarak kabul edilmiştir.

Türk askeri BM ve Avrupa Konseyi tarafından adada işgalci olarak kabul edilmiştir.

Şimdi soralım, başarı hikâyeleriyle dolu olan Kıbrıs mücadelemiz niçin inkişaf edememiştir?

Kıbrıs konusunun sürüncemeye bırakılması, Rumların hızını kesmedi. Özellikle Avrupa Birliği’ne (AB) üye olma hevesi ile bir hayalin peşine takılan Türk siyasetinin iradesi elinden alındı.  Yetmedi bu esnada 18 adamız ve 1 kayalık 2004 yılından bu yana savaşsız olarak Yunanistan tarafından işgal edildi.

Buradaki temel sorun gereken bağımsız duruşun olmamasıdır. Bunun da formülü Prof. Dr. Haydar Baş hocamız tarafından ortaya konmuştur. Bakın bunlardan bazı örnekler verelim.

Öncelikle milli duruş esastır. Bunun da yolu dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır. Bir başka açıdan milli bütünlük de dini bütünlüğümüzün teminatıdır.

Kıbrıs Yavru vatan değil, bizzat vatandır. Bizim esas ve milli meselemizdir. Bu konuda Kıbrıs vatandır miting ve etkinlikleri tertiplenmiştir.

Ekonomik olarak Kıbrıs kendine yeter bir devlet haline gelemedi. KKTC yurt dışına mal satamamaktadır. Kendi ayakları üzerinde duramamaktadır.

Oysa statüsü netleştiği takdirde bir gıda ambarı olacaktır. Turizm, eğitim gelirleri de buna eklendiği takdirde Türkiye’ye yük olmayı bırakın, kendisi bir güç haline gelecektir. Kıbrıs’ın ayağındaki bağlar çözülmelidir. Bunun yolu ise, öncelikle Türkiye’nin bağımsız bir duruş sahibi olması ile mümkündür.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, Kıbrıs’ta Milli Ekonomi Modeli Kongresi düzenlemiş ve Rusya başta olmak üzere dünyanın muhtelif ülkelerinden katılımlar olmuştur. Bu kongrede oluşturulan komisyonlar özellikle Rusya'ya Kıbrıs’ta üretilen tarım ürünlerinin ihraç edilmesi için çalışmalar başlatmıştır.

Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Ancak iktidarı elinde bulunduran siyasiler, sessiz kalmayı sonuca gitmek değil de oy devşirmeyi esas almışlardır. Ancak şu unutulmamalıdır ki; geçen zaman millet ve devlet olarak kayıp hanemize yazılmaktadır. Ne AB ne ABD, tek çözüm bağımsız Türkiye duruşudur, Atatürk'ün izinde Haydar Baş'ın projeleri ile mümkün olacaktır.