Kızılay, deprem ve helallik
Maraş merkezli olmak üzere deprem bölgesinde ziyaretlerimiz oldu. Maraş hayalet şehri andırıyor.
Azerbaycan bulvarı ve Trabzon caddesi kapatılmış, gece gündüz enkaz kaldırma çalışmaları yapılıyor. Şehirde ya binalar yıkılmış ya ağır ya da hafif hasar almış. Şehirde neredeyse insan yok. Her taraf ıssız ve sessiz. Kalan insanlar ise evsiz ve barksız denecek şekilde.
BTP'nin deprem lojistik merkezini ziyaret ettik. İlk günden itibaren depremzedenin yaralarını sarmaya çalışıyorlar.
Bu arada depremde yakınlarını kaybeden tanıdık dostlarımızı ziyaret ettik. Acı mı acı hikayeler dinledik. Kilis Esnaf Odaları ve Ticaret ve Sanayi Odası başkanlarını ziyaret edip bölge hakkında bilgi aldık.
Artçı depremin psikolojisini yaşadık, evlerinin dışında kalan insanları ziyaret edip dertleştik.
Evet acı var, ıstırap ve kaygı var; ancak karşılıklı yardımlaşma ve tek vücut olma hali de var. Bu yaşananlar bütün deprem bölgelerinde de geçerli.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çeşitli mazeretler sayarak depremde ilk birkaç gün arzu ettikleri etkinlikte çalışma yürütemediklerini itiraf etmesi önemli. Ancak bu yetersizliğin karşılığı canları kurtulanlardan helallik istemek midir? Bunu kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. Hükümetin görevi devlet mekanizmasını çalıştırmaktır. Devletimizin ve milletimizin gücü depremin ilk saatlerinde sevk ve idare edilmemişse bunun faturası olmalıdır. Depremin ilk saatlerinde esas olan enkaz altında canlı olarak kalmış insan ve hayvanları kurtarmaktır. Bırakın ilk günleri ilk saatler hatta ilk dakikalar çok önemlidir. Depremin acısı dindiğinde bunlar müzakere edilmelidir.
Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra şimdi önemli olan çadır, konteyner ve barınma ihtiyacının karşılanmasıdır. Çadır konusunda burnumuza kötü kokular geliyor. Bizzat ikrar edildiği üzere Kızılay’ın elindeki çadırları para karşılığı sattığı ortaya çıktı. Kızılay’ın görevi bilabedel savaşta ve barışta afetzedelere yardımcı olmaktır. Maalesef bu defa sistem böyle çalışmamış, hem de bu çapta bir depremde…
Size Kızılay konusunda bir hikâye anlatayım.
Türk Kızılay'ı 1868 tarihinde kuruluyor. Kızılay ismini veren bizzat önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. O günkü ismiyle Hilal-i Ahmer’in binlerce kahramanından birisi de Kara Fatma lakaplı Fatma Seher Hanımdır. Kendisi istiklal harbinde aşçılık, hastabakıcılık, hemşirelik gibi pek çok görevin yanında 300 kişilik birliği de komuta etmiştir. Buna mukabil devlet ona üsteğmenlik maaşı bağlar. Şimdi dikkat edelim. Kara Fatma tek kuruşuna bile dokunmadan maaşını Kızılay’a bağışlar.
İşte bugün bu Kızılay’ın imajı ile güvenilirliği ile oynanıyor. Kızılay'ı yıpratmak kimsenin haddine ve yararına değildir. Haklı haksız ayrımını sonraya bırakıp kurumun zarar görmemesi için "Kızılay üst yönetimi" istifa etmelidir.
Ülkemizde örtülü bir fakruzaruret var. İnsanımızın geçim zorluğu her geçen gün artıyor. Ülkemiz deprem kuşağında olmasına rağmen İstanbul başta olmak üzere yapılar hiç güvenli değil. Gereken önleyici ve koruyucu dönüşüm çalışmaları yapılamıyor. Bunun da iki ana sebebi var. Birincisi bilinç yoksunluğu ikincisi maddi yoksulluk. Her iki sorun da Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan Milli Ekonomi Modeli (MEM) ile çözülür. Dün, 27 Şubat 1993 Rusya meclisi Duma'da Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın MEM ile kapitalizmi tarihin çöp sepetine attığı günün yıldönümünü yaşadık.
İnsanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklar ile karşılanması,
Ülkemizin iç ve dış borçlanma olmadan her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması,
Ülke olarak kalkınmamız ve ekonomik bağımsızlığımızın tek yolu MEM’dir.
O halde söz gençlerindir.