Kur’an-ı Kerim’e saldırı ne zaman son bulacak
İsveç’te yaşanan Kuran’ı Kerim’e saldırıdan üzülerek haberdar olduk; şiddetle kınıyoruz. Bu sadece ülkemiz değil bütün İslam alemine karşı yapılan çok çirkin bir eylemdir. Kapsama sahası çok geniş olan bu saldırının arkasında çok ciddi oyunlar olduğundan hiç kuşku yok. Meseleyi bir boyutu ile değil birçok boyutuyla ele almak gerekir.
Üç aylar iklimi ile buluştuk, Allah'a şükrediyoruz. Peygamberimizin “Allahım, Receb ve Şâbanı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır!” duası ile yakarıyoruz. Recep ayı kutlu aylardan bir tanesidir. Özellikle Allah'ın ayı olması ve haram aylardan bir tanesi olması yönüyle de önemli bir ay Recep ayı. Haram aylarda savaş yapılmasına müsaade edilmemiştir. Toplumsal planda barış ve görüşme yolu ile sorunların çözülmesi gerektiğine göre, kişisel planda ise insanlara karşı merhametli ve anlayışlı olmayı gerektiriyor. Tecrübelerle sabittir, insanların iknası tartışarak savaşarak olmaz, insanları ikna etmek gönül ikliminde olur. Neticede barış, birlik ve beraberlik husule gelir. İşte haram aylar bir bakıma küçük cihattan büyük cihada dönüldüğü aydır, yani insanın nefsiyle mücahadesinin insanlara tahammülünün yoğunlaştığı aylardır.
Kutsal kitabımız Kuranı Kerim'e karşı yapılan saygısızlık karşısında yapılması gereken kendi inancımıza kendi kültürümüze daha çok sahip çıkmaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın düzenlemiş olduğu birçok kültürel etkinlikler var; sempozyumlar, kongreler, paneller var. Bunlardan bir tanesi de "dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır" konulu etkinliklerdir. Dini yaşantımıza, inancımıza, kültürümüze, geleneklerimize sahip çıktığımız ölçüde milli yapımızı ayakta tutabiliriz. O yüzden bir devleti ve milleti yok etmek isteyenler aile yapısına, inanç temellerine, kültürüne, köklü kurumlarına saldırır. Böylece o milleti bir arada tutan ortak değerleri tahrip ederek yapı taşlarını dağıtır. Neticede millet gerçeği ortadan kalkar, devlet sarsılır.
O halde bizim çok ayık ve uyanık olmamız gerekiyor.
Bazan de saldırı bu şekilde açıktan olmaz. Nitekim tarih boyunca yapılan bütün açık saldırılar savuşturulmuştur. Tarihimize baktığımızda asil milletimize, kadim devlet yapımıza pek çok kereler saldırıldığı görülecektir. Sadece bir örnek bile konunun anlaşılması için yeterlidir. Haçlı seferlerini görüyoruz, hıristiyan batının toplanarak İslam alemine karşı yaptığı saldırılar dünya askeri ve siyasi tarihinde önemli bir yere sahiptir. Haçlı Seferleri 1096 yılında Avrupalı Katolik Hristiyanlar tarafından papanın talimatı ile Müslümanlara ait ortadoğudaki toprakları ele geçirmek üzere yapılmıştır. 8 defa düzenlenen bu örgütlü saldırı en son Avrupa'nın bütün gücüyle geldiği Niğbolu'da olmuş ancak yeniden yenilip bu tarz seferlerden vazgeçmişlerdir. Gaye ve maksatlarından vazgeçmeyen haçlı batı, bu defa stratejilerini değiştirmişlerdir.
Hünkar Hacı Bektaşi Veli’nin getirdiği Türklük anlayışıyla, Mustafa Kemal Atatürk’ün getirdiği “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesiyle ve Lozan’da getirdiği Müslümanlar millettir, gayri müslimler azınlıktır tespitiyle hep bir ve beraber olundu hep güçlü olundu; iri olundu diri olundu canlar bir oldu.
Baktılar başa çıkamıyorlar bu defa işte içimizden dincileri buldular bakın dindar demiyorum dini istismar edenler kullanılanlar güruhunu oluşturdular.
Pas bir demiri içeriden nasıl çürütür yok ederse aynı şekilde toplumsal değerlerimizi istismar ederek milleti devleti içeriden çürütmeye başladılar. Bu konuda da pek çok örnek vardır. Mesela FETÖ hareketi böyle bir örnektir. Dini istismar ederek, dini argümanlar üzerinden milleti devleti tahrip etmeyi denediler. Bu dün FETÖ’dür bugün bir başka harekettir, batının son dönem stratejisi budur. Devletimizin ebed müddet devamı için geçmişten günümüze çok net bir şekilde gelen inancımızı, dinimiz, kültürümüzü yaşamalıyız ve yaşatmalıyız.