Lozan bir hezimet mi zafer mi
Lozan barış antlaşmasının 100. Yılı vesilesi ile Mustafa Kemal Atatürk’ü ve kahraman silah arkadaşlarını rahmetle minnetle anıyoruz. Bu vesile ile Türk milletinin bir ferdi olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Bugün sosyal medya platformlarına bakma fırsatım oldu. Enteresandır, Lozan tartışma konusu yapılmaya devam ediliyor. Hatta bu memleketin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bu memlekette bir tartışma konusu olabiliyor.
Sebep basit; vatan topraklarımız işgal edilemediği için, aziz milletimiz esir edilemediği için emperyalist güçler hazım sorunu yaşamaya devam ediyorlar. Bunu dışardaki ve içerdeki güçleri ile yapıyorlar. Bakın Kurtuluş savaşı yıllarında İngiliz destekli Şeyh Said isyanı ile dini ve etnik unsurlar devreye konarak merkezi idareye karşı geniş bir isyan hareketi başlatılıyor. İsyan çok geniş alanlara yayılır. Musul Kerkük petrolleri konusunda ülkemizin eli zayıflatılır. O gün yaşananları bizzat Haydar Baş hocamızdan dinlemiştim. O zaman Elazığ’da yaşayan kanaat önderlerinden zaza kürdü olan Hacı Muhammed baba, Şeyh Said’in isyanı karşısında Atatürk’ün yanında yer alır. Bütün sevenlerine Ankara hükümetinin yanında yer almaları için talimat verir.
Lozan’ı anlayabilmek için 1. Dünya savaşından başlamak gerekir.
Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı sırasında 6 birinci dereceden ve 3 ikinci dereceden cephede savaşmıştır. Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı'nın bir parçası olarak 18 Mart 1915 tarihinde başlamış ve 9 Ocak 1916 tarihinde sona ermiştir. Osmanlı Devleti'nin tek kazandığı cephe Çanakkale’dir. Hem karada hem denizde yapılan savaşlar sonucunda İtilaf Devletleri Çanakkale boğazını geçememişlerdir. Böylece 1. Dünya Savaşı'nın süresi yaklaşık 2,5 yıl daha uzamıştır. Savaşın seyrini değiştiren en önemli faktörlerden biri, Mustafa Kemal'in başarılı cephe birleştirmesi olmuştur. Bu sayede savunma hatları daha etkin bir şekilde yönetilmiş ve düşmanın ilerlemesi engellenmiştir.
Bağımsız Türkiye Partisi genel başkanı Hüseyin Baş beyin riyasetinde Çanakkale’yi geçilmez kılan savaşın yapıldığı sahada gezi ve inceleme programımız vardı. Bir kez daha görmüş olduk ki, Mustafa Kemal Atatürk’ü gizleyemezler. Onu yok saymak için ya gözlerin kör olması gerek ya da zihinlerin… Cehalet en büyük düşmandan da büyük bir düşmandır. Bu vesile ile okumanın ve eğitimin önemini bir kez daha görmüş olduk.
Kazanan taraf biz olmamıza rağmen ittifak içinde olduğumuz devletler kaybettiği için kaybeden taraf olarak masaya oturulmuştur.
Osmanlı Devleti ve müttefik güçler arasında 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması, imzalanmıştır. Antlaşması'nın koşulları gereği, Osmanlı Devleti'nin ordusu dağıtılmış ve işgal kuvvetleri 13 Kasım 1918'de İstanbul'u işgal etmiştir. Bu bir dönüm noktasıdır. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin sonunu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atılmasını hızlandırmıştır.
10 Ağustos 1920’te imzalanan Sevr antlaşması ile Osmanlı devleti resmen paylaşılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Kuvayı Milliye kadroları esareti kabul etmemiş Misaki milli hudutları içinde bir bağımsızlık mücadelesi başlatmıştır. Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın ifadesi ile 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan antlaşması Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapu senedi olmuştur.
“Lozan bir hezimet mi zafer mi?” sorusu bir aldatmaca ve algı yönetmekten başka bir şey değildir. Mukayese yapabilmek için iki tane seçeneğinizin olması gerekir. Oysa Mondros antlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Sevr ile ülke işgal edilmiş, Osmanlı Devleti’nin tüm egemenliği ve bağımsızlık hakları elinden alınmıştır.
Bütün tarihi gerçekler ve dünyanın şahitliğine rağmen aksini konuşanların soy kütüklerini incelemek gerekir.