Muhtara var da Emekliye yok mu?
Devletin asli görevi nedir? Bu sorunun cevabı kritik öneme haizdir. Devlet bir avuç sermaye sahibi için olmadığı gibi, bir avuç bürokrat için de değildir. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın “Milli Devlet Sosyal Devlet Projesi”ne göre devlet milleti için vardır. Sosyal devlet ancak bu şekilde olunur. O halde devlet ayrım yapmaksızın bütün milleti için mücadele verir. Oysa bizim ülkemizde icraatlar halkın gözünü boyamak ve koltuğunu korumak adına yapılmaktadır.
Hükümet konumunu korumak için her türlü atraksiyonu yapıyor. Milletin cebini, kendi cebi gibi kullanmayı çok iyi beceriyor. Hakkaniyetle davranmak yerine, bazı kesimleri önceleyerek prim yapmaya çalışıyor. Özal döneminde uygulanan fakat daha sonra devlet hazinesine zarar verdiği için vazgeçilen, ‘kur korumalı mevduat hesabını’ yeniden devreye koydular. Bir taraftan faize ‘nas’ gereği karşı olduğunu ifade eden hükümet bu uygulama ile faizi cazip hale getirmiştir. Üstelik kur koruması için ödenecek olan paralar bizzat devletin kasasından yani milletin cebinden verilecektir. Yani parası olan vatandaşın parasını koruma görevi de, milletin sırtına kambur olarak eklenmiştir.
Dedik ya, hükümet fırsat kolluyor, punduna getirdiğinde hemen sandığı milletin önüne koymayı planlıyor. Ne yapıp edip yerinde kalmanın hesabını yapıyor. Enflasyonun köpüğünden bahsediyorlar. Enflasyon lav olmuş püskürüyor, bunlar teşhis de koyamıyor. Enflasyon sadece köpük değil aynı zamanda lavın kendisidir. Sebebe dönük icraatlar yapılamadıkça ulaştığı yeri yakar ve yıkarlar. Bir kere maliyetlerin bu kadar arttığı yerde siz ucuzluktan bahsedemezsiniz. Bırakın malların ucuzlamasını, esnaf elindeki malı satıp satmama konusunda bile kararsız. ‘Satıp da mı zarar etsem, satmayıp da mı zarar etsem’ ikilemi içerisindedir. Bu düşünce tarzı millet olarak bize yabancı değil. Zamanında tarım kesimi de böyle düşünmüştü. ‘Eksek de mi zarar etsek, ekmesek de mi zarar etsek’ demişlerdi. Neticede ekmedikleri için tarımsal ürünlerde sıkıntı baş göstermiştir.
Yapılan yanlış icraatlarla esnaf küstürülüyor, sanayici küstürülüyor, vatandaş da küstürülüyor. Vatandaş, hanesine gelen faturalar ile şok üstüne şok yaşıyor. Kışın şu soğuk günlerinde elektrik faturaları ortalama iki kat geliyor. İnsanımız adeta kendine ölümlerden ölüm beğeniyor, “kırk katır mı yoksa kırk satır mı” sorusuna cevap arıyor. Gün geçmesin ki yeni zam haberleri almayalım. Bu satırları yazarken son dakika haberlerine baktım ve yanılmamışım. Benzine bu gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere litre başına 46 kuruş zam gelmiş bile…
İşte böyle bir tabloda hükümet milletin üzerinde nüfuzu olan kesimi elinde tutmak isteyecektir. Nitekim bugün bunu da gördük. Muhtarlar siyasi yapımızın kılcal damarları hükmündedir. Muhtarları elde tutabilmek, kamuoyunun nabzını tutma adına önemli bir adımdır. İşte burada muhtarlar ciddi anlamda hakkaniyet imtihanı altındadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün muhtarlarla yaptığı toplantıda muhtar maaşlarını asgari ücret seviyesine, yani 4250 liraya yükseltme kararı aldıklarını açıkladı. Muhtarlar buna ciddi anlamda sevinç gösterisi yaptılar. Heyecandan oturduğu koltuğun üzerine çıkıp, çılgınca alkışlayanlar da oldu. Biz muhtarların maaşı arttırılmasın demiyoruz. Hak edenin ücreti arttırılacaksa sadece muhtarların değil, emeklilerin de maaşı asgari ücret seviyesinde olmalıdır. Seçmen üzerinde etkisi olana var ama emeğini, hayatını millete hizmette geçirmiş emekliğe yok, bu hakkaniyet değildir. Sesi çıkanın yanında dur; sesi kesilmiş olanı görmezden gel, bu adalet hiç değildir.
Bir metafor ile bitirelim. Ellerinde kalan kumaşla başını örtse altı açılıyor, altını örtse üstü açılıyor. Vaziyet bu. Şu bilinmeli bu duruma göre ‘alt da açılacak üst de’ kimse sevinmesin.