Osmanlı Devletinin yıkılışında ekonominin rolü
Ekonomik sahada bir devlet mutlaka muvaffak olmalıdır. Bu konunun ne anlama geldiğini tarihi geçmişimize baktığımızda daha iyi anlarız. Bakınız Türkiye Cumhuriyeti öncesinde ekonomide yabancı şirketler etkin bir güç konumundaydı. Osmanlı devletinin dış borçları, Düyun-ı Umumiye İdaresi ve yabancı sermayeye tanınan sınırsız ayrıcalıklar ülkenin çökmesine sebep olmuştur. İş bununla kalmamış verilen tavizler ekonomik, siyasi ve askeri çöküşü hızlandırmıştır.
Osmanlı Devleti Avrupa devletleri için bir pazar haline gelmiştir. Kendisinden hammadde temin edilen ve sanayi ürünlerini satın alan bir pazar. Neticede üretmeyen ama üretilenleri tüketen, ekonomisi dibe batırılmış bir yapı ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılda Avrupa ülkeleri sıkı bir gümrük korumacılığına önem verirken, gümrük korumacılığını uygulamayan sadece Osmanlı Devletidir.
Osmanlı Devleti ekonomisi açısından 20. yüzyıla geldiğimizde durum 19. yüzyıldan farklı değildir. Sanayi endüstrisi adeta sıfır noktasındaydı. Başta hanedan halkı olmak üzere, hane halkları birçok ihtiyacını Avrupa’dan getirilen mallarla karşılıyordu. Bütün bu verilerin gösterdiği gibi ticaret dengesi açık ara Osmanlı Devleti aleyhineydi.
Ekonominin iflasında önemli dönüm noktalarından birisi olan devlet dış borçlanmasının tarihi 1856 yılıdır. Bu süreç sonucunda gelir kaynakları, sanat ve ticaret yabancıların eline geçmiştir.
Özellikle kapitülasyonlar ve Düyun-ı Umumiye İdaresi gibi kurumlar çok ciddi tahribatlara yol açmıştır. Batılılar bile yazdıkları eserlerde (E.G. Mears’in, 1924 yılında yayımlanan “Modern Türkiye” kitabı) Osmanlı Devleti’nden başka bir devletin bu denli yabancı sermayenin nüfuz alanına girmediğini yazmaktadır.
Bütün bu hatalı davranışlar sonucu devlet, bugün de yabancı olmadığımız, alınan borçların faizini dahi ödeyemeyecek duruma gelmiştir. Yabancı devletler bu durumu Osmanlı Devleti’ne karşı siyasi olarak tepe tepe kullanmışlardır.
Bugün yaşadıklarımız size neyi hatırlatıyor acaba…
Not: 10 Kasım Atatürk’ün ölümünün sene-i devriyesi. 10 Kasım tarihinde “HOŞGELDİN ATATÜRK” diyeceğiz. Saklanan, gizlenen hatta yanlış anlatılan Atatürk’ün gerçeğine hoşgeldin diyeceğiz. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın kaleme aldığı “HOŞGELDİN ATATÜRK” kitabı ile birlik ve beraberliğe, vefaya, devletin ve milletin bekasına hoşgeldin diyeceğiz.