Özgecan’ın tercüman olduğu gerçek: Toplum cinnet geçiriyor!!!

Özgecan’ın tercüman olduğu gerçek: Toplum cinnet geçiriyor!!!

Yüreklerimizi dağlayan Özgecan cinayeti sadece bir şahsın değil toplumun da suçudur. Bu feci tabloya sadece bir cinayet olarak bakmak yeterli değildir. Burada cinayetin yanı sıra şiddet, gasp,  ahlaksızlık, eğitimsizlik ve güvensizlik meselesi de var. Cinayet yaşanan tablonun sadece bir unsuru. 

Toplumun bünyesini hastalık sarmış durumdadır. Sadece bir bulguyu görmek ve bu işarete yoğunlaşmak hem teşhisi geciktirir, hem de tedavisi içinden çıkılmaz bir hal alır. Çözüm adına yola çıkanlar sadece bir cinayet olayına yoğunlaşarak işin takipçisi olacaklarını ifade ettiğini söylüyorlar.

Tartıştıkları idam gelsin mi gelmesin mi şeklinde. Oysa ortaya koydukları performans daha ziyade telaş içerisinde söylenen sözlerdir.

Uyuşturucu yaşı ilkokullara kadar düşmüştür. Suç oranı her geçen gün biraz daha artmaktadır; yargı mekanizması maalesef yetersiz kalmaktadır. Özgecan cinayeti ile gündemde idam geri gelsin mi gelmesin mi, failler hadım edilsin, içeriden hiç çıkamasınlar vs gibi konular tartışılıyor. Kadın cinayetleri ve çocuk istismarcılarına af olmasın deniyor. Bunların hepsine tamam diyoruz, olmalı diyoruz; ama bütün bu tedbirler Özgecanların hayatını korumaya yetecek mi acaba?

Keşke öyle olsa ama olmuyor işte. Yıllar önce Serpil öğretmenin başına gelenleri hunharca katledilişini unutmadık. Faillerine yetmiş beş yıl ceza verildi. Sonuç ne oldu peki? Oy kapmak isteyen hükümetlerin çıkardıkları af yasasıyla yetmiş beş yıl yerine yedi yıl yatıp çıktılar. Şimdi aramızdalar! Sen rahat uyu Serpil öğretmenim demekten başka ne yapılıyor ki… Yarın Özgecan'ın faillerine de aynısının olmayacağını kim garanti edebilir.  Acı taze iken konuşmak kolay. Sorunda bu zaten ağzı olan herkes konuşuyor. Çözümden bahseden yok. Gördüğünüz gibi çığlık atmayı öğretmekte çözüm değilmiş. Özgecan'ın çığlıklarını kimse duymadı!

...

Öncelikle teşhisin iyi konulması gerekir. Tıp mesleğinden örnek verecek olursak, karın ağrısıyla gelen bir hastanın ağrı kesicilerle karın ağrısını durdurmak en kolay yoldur.  İlk etapta memnuniyet oluşturur, ancak teşhis tam yapılamadığından tedavi de zamanında ve yeterli olarak yapılamayacaktır. Neticede hastalık tablosu ilerler ve hastanın kaybı ile sonuçlanabilir.

Toplumda yaşanan ahlaksızlık, uyuşturucu, zina, hırsızlık ve bunun gibi sosyal olumsuzluklar; toplum içinde karşılıklı yaşanan güven bunalımı, hapishanelerin mahkûm ile dolu olması mahkemelerdeki dosyaların aylar ve yıllarca beklemesi milletimiz adına kaygı verici gelişmelerdir. Son tahlilde, bu hükümet döneminde kadın erkek ilişkilerinde yaşanan olumsuzluklar artırmıştır. AKP hükümeti döneminde, AB’ye uyum adı altında zina serbest bırakılmıştır. Bu serbesti ortamı içerisinde rahat davranan, milli kültürden nasibini almamış olan kesimler, hele birde uyuşturucunun pençesine düşmüş ise, içlerindeki canilik kolayca ortaya çıkmakta ve karşısındaki kişiye musallat olabilmektedir. Arzu ettiği karşılığı alamayınca da saldırıya geçmektedir.

...

Özgecan masum bir yavrucak.  Suçu toplu taşıma aracına binmek. Oysa can, mal, namus, din ve vicdan emniyeti olan bir ülkede yaşamak herkesin hakkıdır. Ne oldu bize böyle, neden bu hale geldik. Gün geçmiyor ki, haberlerde boşanmak isteyen karısını sokak ortasında öldüren bir kocaya, evladını hastane tuvaletinde boğarak öldüren acımasız bir anneye, vitrinine kartopu çarptı diye eline bıçağı alıp düşünmeden cinayet işleyen bir esnafa, trafikte yol vermedi diye diğer sürücüyü rahatça öldüren bir başka sürücüye rastlamayalım. Ne oldu da en ufak bir sorunu bile şiddete sarılarak çözmeye çalışan psikopat bir toplum olmaya başladık.

Olaylar karşısında yaklaşımlar iki türlü yapılmaktadır. Birincisi sorunun esasını analiz etmekten ziyade tek tek suçlar ile meşgul olanlar. Bunlar aslında suç ortağıdır; görmezden gelmektedir. Buna en tipik örnek hükümet çevresinin yaklaşımıdır. Toplumun yaşadığı cinneti tek şahısa indirgeyerek, katilin takipçisi olacağını açıklamaktadır. Konu bu kadar basit değildir. İşin içinde AKP hükümetinin icraatleri ile pik yapan, Tanzimattan beri gelen batılılaşma rüzgârlarının büyük payı vardır.

Bir diğer yaklaşım ise, tek tek her bulguyu dikkate almakla birlikte tablonun bütününü görmekte ve sebebi ortaya koymaktadır. Sn.Prof. Dr. Haydar Baş hocamız konu ile ilgili yaptığı açıklamada meselenin iman ve insan meselesi olduğunun altını çizmektedir. Onlarca sene evvel kaleme aldığı İmam ve İnsan kitabında bu konuya genişçe açıklık getirmektedir. Sayın Baş kitabında "İnsan kimdir? İnsanı ne kadar tanıyoruz? İnsanı kendisine kim tanıtmalı? İnsan niçin vardır? İnsan nereye varacaktır? Bu ve benzeri sualler, düşünmeye fırsat bulabilenler için şüphesiz söz konusudur. Ancak salt aklî tefekkürün de bu suallere cevap bulması zordur, belki de mümkün değildir. Zira akıl insan üzerindeki tefekkürüyle mutlak neticeler elde edebilmek için tefekkürüne dayanak olacak mutlak insani kavramlara ihtiyaç duymaktadır. Bu mutlak kavramlar ise ancak vahyin verileri olarak vardır. Bu sebeple kişinin kendini akli ve fikri boyutu nispetinde tanıyabilmesi için vahyin nuru şarttır. Mevlâna’nın teşbihiyle ‘bataklığa saplanıp çırpınan eşeğin benzeri olan salt akıl ve bu aklın sahibi olan insan, ancak vahyin nuruyla kendini tanıyabilir ve gerçek kimliğine ancak vahiyle kavuşabilir. Zaten aklın ruh hakkında konuşma yeteneği bile yoktur. Dolayısıyla akıl için vahiy, mutlak ihtiyaçtır." demektedir.

Çözüm önce aile içi eğitimle başlar, sonra okuldaki eğitimle devam eder. Evde anne-baba-çocuk arasında şiddet, okulda arkadaşlar arasında şiddet derken kontrolümüzü kaybediyoruz. Nerde kaldı sabır, hoşgörü ve anlayış. Bizi temsil etsinler diye meclise gönderdiğimiz koca koca adamlar bile küfür ve şiddete başvurursa toplum ne yapsın, balık baştan kokmuş bir kere örnek olacaklarına haber olan vekiller ve zinayı suç olmaktan çıkararak ailenin kutsallığını yerle bir eden, kadın-erkek ilişkilerinde yaşanan olumsuzluklara sebep olan sözde dindar bir hükümetle karşı karşıyayız.

...

O halde devlet sorunu çözecek. Öncelikle yozlaşmış batının peşinde koşmaktan vazgeçip, kendi değerlerimize yönelmeliyiz. Din istismarından vazgeçip, ülkemize ve insanımıza sahip çıkmalıyız. Boş hayalleri bırakıp, eğitim ve denetimlere önem vermeliyiz. İdarecilerimizi seçerken verdikleri makarnaya ve kömüre değil, değer yargılarına göre seçmeliyiz. Bu ölçülere uyan tek lider de Prof.Dr. Haydar Baş beydir, önümüzdeki genel seçim belki de devlet ve millet olarak son şansımızdır. Bütün yaşadığımız olumsuzluklar bize bir kere daha bu gerçeği hatırlatmıştır.