Peki, İstanbul büyük depremine hazırlanıyor musunuz?
17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli yaşanan deprem hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Sabah saatlerinde telefonum çaldı hattın diğer ucunda Prof. Dr. Haydar Baş hocamız vardı. Deprem bölgesine intikal etmemiz için talimat verdiler. O günün koşullarında ambulansımıza binip soluğu Sakarya’da almıştık. Sakarya merkeze ilk yardım çadırı kuranlardan biri biz olmuştuk. Bir taraftan sağlık hizmeti veriyor diğer taraftan ülkemizin muhtelif yerlerinden gelen yardım malzemelerinin dağıtımını yapıyorduk. Çok acı hatıralarımız oldu, çokça artçı deprem yaşadık. Uzun hikâye…
Yaşanan büyük depremlerden birisi de Erzincan’da meydana gelmişti.
27 Aralık 1939'da 7,9 büyüklüğünde meydana gelmiş ülkemiz sınırları içerisinde yaşanmış en büyük deprem olarak tarihe geçmişti.
Bu depremler ne ilkti ne de son olacaktı.
Önemli deprem kuşaklarından birisi üzerinde yer alıyoruz. Ülkemizde yer alan Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı, Güneydoğu Anadolu Bindirme Kuşağı ve Ege Graben Sistemi belli aralarla kendini hatırlatıyor.
Ülkemizde azımsanmayacak sayıda ciddi bilim insanları var. Jeoloji sahasında da ismi dünya çapında bilinen jeologlarımız var. Bu insanların dilinde tüy bitti.
Prof. Dr. Naci Görür’ün, 2020 yılında bir TV kanalında canlı yayında yaptığı açıklama var. “Kahramanmaraş yöresine dikkatli bakmak lazım. Burası depreme gebe bir yer. Şimdiden zarar azaltıcı önlemlere başvurulması lazım” diyerek canlı yayında parmağını Kahramanmaraş'a basarak burada deprem beklenildiğini ifade ettiler.
1513 yılında Kahramanmaraş Türkoğlu’nda 7,4 şiddetinde deprem meydana gelmişti. Çok can kaybının olduğu bu depremin üzerinden yıllar geçti. Fay hattı, üzerinde artan stres karşısında, bugüne kadar dayanabildi. Kahramanmaraş'ta dün 9 saat arayla meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde ortaya çıkan depremler yüzyılın en güçlü depremi olarak kayda geçtiler.
Deprem 10 ilimizi yoğun şekilde etkisi altına aldı. Kahramanmaraş, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Malatya, Hatay'ın coğrafi, mimari, ekonomik, demografik kısacası bütün dokusu bozuldu. İnsan kaybı çok yüksek sayıda. Jeoloji uzmanı Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan'a göre göçük altında 184 bin kişi olabilir. Tablo tahminlerimizin ötesinde vahim bir durumda.
Deprem sonrası milletimiz son derece duyarlı bir tutum sergiledi. Yurdun her tarafından insanlar yardımcı olmak için adeta çırpınıyorlar. Ancak tepe organizasyon son derece yetersiz durumda. Hele hele il merkezleri dışına neredeyse ulaşılabilinmiş değil. Şu soğuk günlerde enkaz altından gelen acı feryatlar yürekler dağlıyor.
Ülkemizde depremler listelendiğinde belli aralarla deprem gerçekleştiği görülecektir. Bu demektir ki, deprem olmaya devam edecek. Burada kritik soru şu, depreme karşı ‘deprem zarar azaltıcı önlemler’ almaktan başka çıkar yok yoktur.
Bir örnek üzerinden gidelim. Japonya deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Ancak Japonya’daki depremler bir ulusal yası veya bir OHAL’i gerektirmiyor. Çünkü oralarda ölü sayısı parmak ile sayılıyor.
Bizim ülkemizde ise deprem karşısında sabır telkin ediliyor, cenazeler çıkartılıyor yeniden yapılanmaya gidiliyor ancak bir deprem olduğunda aynı süreç yeniden yaşanıyor.
Bu yaklaşım üçüncü dünya ülkesi yaklaşımıdır, cehaletin diz boyu olduğu bir atmosferin ürünüdür.
Temel sorunlardan bir tanesi de şu; 2 yıl önce dünya çapındaki bir jeoloji bilim insanı canlı yayında ilan etmesine rağmen depremin zararlarını azaltma konusunda iki adım attılar mı acaba?
O halde beklenen İstanbul büyük depremi konusunda tedbir almayı düşünüyorlar mı?
Söz konusu depremin ne anlama geldiğini Prof. Dr. Naci Görür bakınız nasıl izah ediyor. "İstanbul'da 1 milyon 600 bin bina (yapı) var. Ben şimdi size desem ki İstanbul'daki binaların yüzde 99'unda insanların burnu kanamayacak. Bu çok iyimser değil mi? Yüzde 1 demek, 16 bin bina demek. 16 bin binayı 4 katlı düşünün, 64 bin kat yapar. Her kata iki daire koyun, 128 bin daire yapar. Her daireye 4 kişi koyun, 4 kere 128 bin, sizi 500 bine getirir"
Ez cümle devleti idare eden siyaset üzerine düşeni bugüne kadar yapmadı. Fakat şimdiden sonra olası depremlerin zararlarını azaltmaya yönelik hedefler koymalı ve belli periyodlarla halka açıklama yapmalıdır. Bilim insanları ve STK’lar bunun takipçisi olmalıdır.
Aksi halde kaybedilen canların, malların ve bütün kayıplarının sorumlusu olmaya devam edeceklerdir.