Reyting ölçümüz ne olacak?
Yeni bir Ramazan ayını ve ardından Ramazan Bayramı’nı idrak ettik. Bu zaman zarfında TV. ekranlarında Ramazan’a özel programlar yayınlandı. Vatandaş iftar ve sahur saatlerinde ekranların başında bu yayınları takip ettiler. Bazı yapımlara konuk da kabul ettiler hatta konuklar kabul edilerek canlı yayınlar yapıldı.
Program yapan bazı isimler ön plana çıkartıldı. Dini ve akademik çevrelerden hocalar yayına katıldılar.
Buraya kadar hepsi çok iyi, peki bu yayınlar nasıl bir etki oluşturdu?
Bu zaman zarfında birçok çevreden insanla görüşme fırsatım oldu. Bazı sohbetlerde, şu hoca şöyle diyor, bu hoca böyle diyor şeklinde ifadelere şahit oldum. Çoğunu ilk defa duyduğum isimlerdi bu konuşmacılar. Bu isimlerden ve konuşmalardan bahsedenler aşağı yukarı toplumun her kesiminden insanlar. Her kültür seviyesine bir başka konuşmacı hoca ile ulaşılmış. Hatta bazı fanatikler oluşmuş, bu isimlerle oturuyor bu isimlerle kalkıyorlar.
Onlara şunu sordum:
Hangi konular konuşuldu? Baktım bu konular daha çok bilgi eksikliğine bağlı tartışmalar.
Öyle mi olacak, böyle mi olacak?
O kişi iyi değil kötü veya kötü değil iyi birisiymiş.
Kısacası daha çok olaylar ve kişiler üzerine odaklanmış konular.
Konuşulan konular TV. izleyicisi olanların tahmin edebilecekleri konular. Daha çok reyting kaygısı ile her sene ısıtılıp ısıtılıp millete servis edilen konular. Hangi konu daha çok reyting getiriyorsa o konuya ağırlık veriliyor ve daha sık olarak gündeme getiriliyor.
Konuştuğum arkadaşlarla söz konusu yayınları ve konuşmacıları nasıl değerlendireceğiz bir kıstas üzerinde anlaştık. Sözü geçen sohbet konularını ve konuşmacıları tek tek masaya yatırdık.
Bu sohbetlerin izlenmesi, gönlümüzde Allah'a, peygamberimize ve Allah'ın dost kullarına karşı muhabbetimizin artmasına sebep oldu mu?
Bu hocaları izlemek ibadete, kulluğa meylimizi arttırdı mı? Namaz kılmamıza, yaradılanı yaradandan dolayı sevmeyi, insanlara yardımcı isteğimizi arttırdı mı, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdi mi?
Bu sorulara verilecek cevap izlenen programların ve hocaların karnesidir aslında.
Sözün özünü, Prof. Dr. Haydar Baş hocamız bakın ne güzel de ifade ediyor. "Bir manada Ehl-i Beyt'in hâli, kulluğun doruk noktada yaşanmasıdır. Kulluktan murat; ideolojik ve siyasi analizlerden dini tamamen uzaklaştırıp, ibadet ve kalbî boyutta Allah'a vasıl olmaktır. Yani kulun kalp kulvarında Allah'a yürümesidir. Ehl-i Beyt'in tamamı, başta Fahr-i Âlem Efendimiz olmak üzere, Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz ve sonra gelen İmamlar, bu yolda fevkalade nitelikte bir kulluk örneği oluşturmuşlar, zevk-i manevi ile o kalp kulvarından Allah'a yürümüşlerdir."
O halde din adına bir sohbet söz konusu olduğunda ölçümüz kendi gönlümüzdeki yankısı olmalıdır. "Size iki emanet bırakıyorum. Biri Allah'ın kitabı Kur'an, diğeri Ehl-i Beyt'imdir. Bunlara sarıldığınız sürece hidayettesiniz" yol haritasını rehber edinmektir.
Bu ölçüyü bize kazandıran Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza müteşekkiriz.