Şahit olduğum yönleri ile Haydar Baş Hocamız
Meltem TV'ye teşekkür ediyorum. Haydar hocamızın muhteşem sohbetlerini dinleme fırsatımız oluyor. Varlığında kıymeti biliniyordu, ancak Hakk'a (c.c.) yürüdükten sonra kıymeti gün be gün daha çok anlaşılıyor.
Tarih boyunca hayatı, dünyaya bakışı, yaşantısı şeffaf ve tarihe not düşülmüş sayılı insan vardır.
İşte bunlardan bir tanesi Haydar Baş hocamızdır. Ben O'nu 1985 yılında tanımıştım. Tam 35 yıl onunla birlikte olmayı Allah nasip etti.
O Hakk'a yürüdü, Allah'a (cc) kavuştu, sevdiklerine kavuştu.
Gönlümüze su serpen kadere imanımızdır. Başka türlü rahatlamak da mümkün değil. Ama O'nun bıraktığı boşluk, hep gönlümüzde baki kalacaktır. Bir arkadaşımızın ifadesi ile ölümü sevdiren insandır O.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ölümü bir perdeye benzeterek şöyle der;
"Hayat bir dünyadır. Ahrette bir dünyadır. İkisi arasındaki perde ölümdür. Ama nefis ahireti görmediği, bilmediği için o tarafa yokluk olarak bakar, ölümden de çok korkar, tir, tir titrer. Bilse ki ondan sonra muazzam, sonsuz bir hayat var; o zaman ölüme koşa, koşa gider…
Necip Fazıl Kısakürek bu konuda, "Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber" demektedir.
Ancak biz geride kalanlar açısından meseleye baktığımızda, bir yürek ateşi bir hasret söz konusu.
1985 yılında ilk sohbetimizde bize İmam Ali efendimizi anlatmıştı. Yıllar içerisinde kelimelerin gerçek anlamlarını anlatmaya başladı; bu kelimelerden cümleler kurdu. Türk İslam medeniyetinin temellerini yeniden attı. Bize kardeşliği öğretti. Bir ve beraber olmayı; vatan, millet, devlet, bayrak, sancak sevgisini; Oğuz Kağan atamızı, Hünkâr Hacı Bektaş'ı Veli'yi, Atatürk'ü tanıttı.
Haydar hocamız, ilk öğretmenlik yıllarından itibaren, bir Türk delikanlısı bir Türk hanımefendisi modeline olan ihtiyaçtan bahsederdi. Gençliğin önünde örnek insan olmadığı için hangi ülkeye gitse ona uyum sağladığını ve kendi olmaktan çıktığını üzülerek anlatırdı. İşte hocamız bizzat kendisi örnek bir insan olmuş ve örnek modeller yetiştirmiştir.
O ülkemizde olsun, yurt dışında olsun, aynı Haydar hocadır. Cesurdur, milli ve dini duruşundan taviz vermeyen bir karakter sahibidir. O bir Müslüman Türk delikanlısı idi. Herkesle tek tek ilgilenirdi. Çok tedbirli bir insandı. Tedbiri elden bırakmazdı. Seyahatteki arkadaşlarının bütün ihtiyaçlarını görecek kadar yanında maddi imkân bulundururdu."Vesileye sarılınız" ayeti kerimesinin gereğini en iyi şekilde yerine getirirdi.
Açları doyurmayı çok severdi. Onu hiç yalnız yemek yerken göremezdiniz. Sürekli yanında kalabalıklar vardı. Hep ikram eden O olurdu. Bir gün seçim çalışmaları için ülke turundayız. Bir il başkanımız genel başkanımız Haydar Baş beye bir soru tevcih ettiler. Dediler ki; 'hocam sizin etrafınız hep kalabalık. Ama benim yanımda kimse yok ki. Nasıl bütün bu işleri yapacağım' diye sordular. Hocamızın cevabı çok anlamlıydı. "İkramda bulunacaksın, yemek yedireceksin, çay içireceksin. Sen bunları yapmıyorsun ki…"
Hocamız ikram ehliydi. Nasihat eder, moral verir, sorunlarınızı çözer, karnınızı doyurur. Sizi alır gezdirir. Böyle bir dost idi, Haydar hoca.
Onu hiç kendi adına bir kazanç peşinde görmedik. Hayatını hep birlikte yaşardı, paylaşımcıydı O.
Hacca, umreye gittik.
Hindistan Ağra'da Taç Mahal'deydik, Mümtaz Mahal'in (Ercümend Banu Begüm) Ehl-i Beyt olduğundan hareketle onu ziyaret için gitmiştik. Taç Mahal'de metfun bulunan Banu Sultan, Ehl-i Beyt ailesindendir. Hocamız Mümtaz Banu'nun kabrinin insanı nasıl kucakladığını ve şefaat ehli olduğunu bize anlatmıştı.
İmam Ali efendimizi ziyaret için Irak'ın Necef kentine gittik. Haydar Baş hocamızın 15 cilt eserden oluşan Ehl-i Beyt Külliyatı ile Tevhidin merkezinin Ehl-i Beyt olduğunu ortaya koymuştur.
İmam Rıza'nın (as) kız kardeşi Hz. Fatıme-i Masume'nin (s.a) ziyareti için İran'ın Kum şehrine gittik. Hocamız Hz. Masume'nin hayatını kaleme alarak muhteşem bir eser ortaya koymuştur.
Uzakdoğu'ya Çin'e, Tayvan, Tayland'a gittik. Hocamız ekip halinde sanayilerini inceledi, ticaret yaptığı firmaları yerinde ziyaret etti. Bir firma yetkilisinin gösterdiği ilgiden memnun kalmamış olacak ki, ona fırça attı. Adam kalktı havalimanına kadar gelip özür diledi. Çin'in başkenti Pekin'de bulunan kentin en eski camisi olan Niujie Camii'ne gittik.
Haydar Baş hocamız yenen yemeğin helal olmasına çok dikkat ederdi. Giderken yeter miktarda gıda maddesi götürürdük.
Dönem dönem yurt dışındaki arkadaşlarımızı ziyaret ederdi. Almanya ve Avrupa devletlerine seyahatlerimiz oldu.
Son seyahatimiz Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgesine oldu. Hocamız öğrencilik yıllarından beri bu bölgelere giderdi. Her sene Şanlıurfa'da Dede Osman Avni baba hazretlerini ziyaret ederdi. Ashab-ı Kehf'i ziyareti ihmal etmezdi. Bu defa sordum, hocam dedim bunun hikmeti nedir. Dedi ki; "evladım, dua ediyorum, umulur ki bizim milletimiz de Ashab-ı Kehf gibi uykudan uyanır, değerlerine döner."
Sözün özü hocamız her an Allah (cc) ileydi. Gülerken de, ağlarken de O'nun huzurundaydı. Her ne yaparsa yapsın, son nefesi için yapardı. O'nu ne kadar iyi anlar ve yaşarsak biz de her anımızda Allah ile birlikte olabiliriz.
Duamız ve niyazımız budur.