Şapkamızı önümüze koyalım mı?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylar birinci turda seçilecek oyu alamadılar. Yarış ikinci turda devam edecek. Şimdi seçim sürecini öncesiyle, esnasıyla, sonrasıyla değerlendirmek için erken. Henüz seçim süreci bitmedi. Nerede hata yaptılar, nerede doğru yaptılar, nerede ne yapabilirlerdi? Elbette ki bunların konuşulması lazım. Neden konuşulması lazım? Çünkü haklıya hakkını teslim etmek haksıza haddini bildirmek için. Aynı zamanda tecrübe sahibi olmak ve tarihe not düşmek için.
Şimdi bazı gözlemlerimizi paylaşalım.
Öncelikle seçime katılım son derece yüksekti. Özellikle gençlerin bu kadar yüksek seviyede katılması memleket adına sevindirici bir durum. Demek ki insanımız yönetim konusunda yönetilme konusunda vatan, millet konusunda son derece hassas.
Devlet kurumları, özellikle Anadolu Ajansı üzerinden birtakım eleştiriler söz konusu oldu. Anadolu Ajansı'nın seçimlerde hükümet partisini ilk etapta yüksek oy seviyesinde göstermesi, ilerleyen saatlerde bu oranların düşmesi her seçimde bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunun mutlaka çözülmesi lazım. Anadolu Ajansının herhangi bir spekülasyona, herhangi bir eleştiriye maruz kalmasını gönlümüz arzu etmez. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir kurumdur, milletin ajansıdır, devletin ajansıdır. O halde yönetimlerinin yanlışlarına müsaade edilmemelidir, nasıl adalet herkese lazım ise Anadolu Ajansı da herkese lazım, bu da çok önemli.
Bir diğer konu seçmenin kendi tercihindeki kararlı duruşuna rağmen barışçıl bir atmosfer vardı. Seçimden önce kavga çıkacak, o olacak, bu olacak şeklinde de çok söylentiler oldu. Çok şükür bu manada bir insanımızın burnu bile kanamadı. Bu da ülkemiz adına, memleketimiz adına son derece sevindiricidir.
Seçmen cumhurbaşkanı adaylarının her birine mesajlar verdi. Her birine sarı kart gösterdi. Dikkat edin bunun arkası kırmızı kart dedi. Bu böyle biline. Seçimi kazanan sadece kendisi kazanmıyor. Bu denklemi şöyle ifade edebiliriz. Kazananın artıları, kaybedenin eksileri ile toplanınca sonuç ortaya çıkıyor yani sonuçta kazananın da kaybedenin de eşit ağırlıkta payı vardır. Sorgulamalar bu esasa göre yapılmalıdır.
Her ne kadar değerlendirmeyi ertelemiş olsak da ilk turda özellikle millet ittifakının bu denli hayal kırıklığı oluşturmasının ana sebeplerinden birisini ifade etmek isterim. Malumunuz bu ittifak başkanlık sistemi yani cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yerine yeniden parlamenter sisteme yeniden geçmek üzere konumlandı. Hükümetin başarısız icraatları ve kamuoyundan aldıkları enerjiyi farklı yorumlamaları sonucu Millet ittifakı, 6'lı hükümet ittifakına dönüştü. Oysa yola böyle çıkmamışlardı. İşte tam da burada boşa düştüler.
Seçim sonunda yeri gelmişken bir kez daha belirtelim. Seçim sistemi tamamen hakkaniyetten uzaktır. TBMM’de her parti aldığı oy oranına göre temsil edilmelidir. Oysa bu seçimde hiç de öyle olmamıştır. Bakın bir iki örnek verelim. Mesela Yeniden Refah Partisi. % 2.83 oy aldı, 5 milletvekili kazandı. Türkiye İşçi Partisi % 1.73 oy aldı, 4 millet milletvekili kazandı. Zafer Partisi % 2,23 oy aldı, hiç milletvekili çıkartamadı. Bazı partiler doğrudan seçime girmedikleri halde 10 civarında milletvekili ile temsil edilecekler. Ez cümle seçmen iradesi mecliste hakkaniyete uygun olarak temsil edilmiyor, bu bir hak gaspıdır, toplumda huzursuzluk oluşturur. Dolayısıyla Türkiye'de demokrasi adı altında oyun oynanıyor. Gerçekten eşit hak paylaşımı istiyorsak yapılması gereken barajların kaldırılmasıdır. Seçim barajının mantığı neydi? Darbe döneminde konmuştu, belli oranın altında olanlar meclise girmesin denmişti. Oysa bugün şu veya bu şekilde herkes meclise giriyor.
Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, yapay zekâ çağındayız darbe dönemlerinin tortuları üzerinde bina inşa edilemez. Yeniden millet iradesinin mecliste temsil edilebilmesinin yolunu açılmalıdır.