Sayın ekonomi yönetimi, yanlış yoldan doğru adrese varamazsınız!
Algı yönetiminde kullanılan argümanlardan birisi de rakamlardır. Sizi rakamlara boğarlar, "demek sorun bendeymiş" demeye başlarsınız. Rakamlara bakmaya hiç gerek yok. Etrafımızdaki insanlara bakalım. Doğrudan gerçekle yüzleşirsiniz. Sürekli gözümüze sokulan harcamalar küçük bir azınlığın halidir, ülkenin genel tablosunu yansıtmaktan uzaktır. Lise kayıtları başladı, ardından üniversite kayıtları başlayacak. Eğitim, mutfak, kira derken üstüne üstlük iğneden ipliğe gelen astronomik zamlar milletin feleğini şaşırttı. Bu nereden çıktı demeyin. Bu durum bağıra bağıra geldi.
Önce çalışan ve emeklilere yapılan zamdan bahsedelim.
Maaş düzenlemesine esas alınan Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2023 yılının ilk 6 aylık enflasyon rakamı. Kendileri çalıyor, kendileri oynuyorlar. Güya enflasyon oranı yüzde 17.75 imiş. Ayrıca lütufta da bulunup memur, işçi ve Bağ-Kur emekli zam oranı ortalama yüzde 25 olsun dediler. Oysa bu rakam reel enflasyon oranı değildir. Nedir peki? ENAG' göre 6 aylık enflasyon, 50.53... Eğer gerçekten memur, işçi ve emeklilerin maaş düzenlemesi enflasyona göre düzenlenecekse işte size rakamlar.
Milletle tiyatro oynanıyor.
Sonuçta, insanımızın her geçen gün biraz daha alım gücü düşüyor, biraz daha fakirleşiyor. Bizim vatandaşımız çok temiz, çok naif, çok vatanperver. Diyor ki, vatan sağ olsun. Elbette vatan sağ olsun, her şey vatan için. Çünkü vatan bir gemidir, biz o geminin içerisindeyiz. Vatan zarar görürse herkes zarar görür. Geminin içinde de, içindeki vatandaşın alım gücü düşmesi milletin fakirleşmesi demek, geminin sallanması anlamına gelir. Güvenlik tehdit altında demektir. Alım gücünün düştüğü bir memleket de gemidir. Millet de fakirleşiyor, devlet de. Yani vatan ve milleti, devlet ve milleti birbirinden ayırmak mümkün değildir. Millet ayakta kalırsa devlet ayakta kalır. Bunu görmek lazım. Milletin halini anlamak istiyorsanız milletin cebine bakacaksınız. Bu kadar basit bir olay...
Sayın Mehmet Şimşek'in maliye politikalarıyla yani sayın hükümetin ekonomik yaklaşımlarıyla sorunların çözülmesi mümkün değildir. Daha önce de Kemal Derviş döneminde denenmiş mümkün olmamıştır. Dikkat edin hükümetlerinin yaptıkları yapboz politikası...
Çünkü yapacakları bir şey yok bunların. Çünkü teşhisleri yanlış, çıkış noktaları yanlış. Bunların Haydar Baş Hocanın Milli Ekonomi Modeli'ni öğrenmeleri lazım. Bakın Sayın Şimşek diyor ki, "Bütçe açığının Maastricht Kriterleri ile uyumlu bir seviyeye çekilmesi lazım."
Nedir bu kriter, AB'ye ait olan bu kritere göre, bir ülkenin bütçe açığı, gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 3'ünden fazla olmamalıdır. Bu, bütçe açığının milli gelire oranının belirli bir sınıra indirilmesi anlamına gelir. Bütçe açığı, bir ülkenin harcamalarının gelirlerinden daha fazla olduğunda ortaya çıkar. Bizde bu rakam bütün iyimser hesaplamalara rağmen yüksektir.
Sayın ekonomi yönetimi mali disiplini sağlamak için bütçe açığını Maastricht Kriterleri'ne uygun bir seviyeye indirmeyi hedefliyor. Bunun için gücü yeten yetene, hedef tahtasına vatandaş oturtuluyor. Her türlü israf, hatta yerel seçimlere yönelik her türlü düzenleme mübah iken vatandaşın sırtına biniliyor. Kaşıkla verip kepçe ile alınıyor.
Ancak bununla da sonuç alamazlar. Çünkü teşhisleri yanlış, dolayısıyla çözün yolları yanlış. Vatandaşın cebine el uzatırsanız ekonomiyi kilitlersiniz, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz.
Bütçe açığı vatandaşın elini kolunu bağlayarak değil, bilakis onun önünü açarak, vergisiz bir Türkiye ile maliyetlerin düşürülmesi ile mümkündür. Bunun da yolu Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza ait olan Milli Ekonomi Modeli'dir.
İlgilene duyurulur, lider de hazır, kadro da.