Tam Bağımsızlık, Kuzey Irak ve Libya İlişkileri
Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza sorulan bir soru üzerine O'nun verdiği cevap çok manidardı;
demişti ki "evladım ben her şeyi yazdım". Evet, hocamız hem konuştu, hem yazdı. Dünya tarihine baktığımızda hayatı anbean kayıt altına alınmış insan sayısının pek az olduğu görülecektir. İşte bunlardan birisi Haydar Baş hocamızdır.
Hocamızın hayatı kamera önünde geçmiştir, en mahrem kabul ettiğimiz toplantıda konuştuğunu çıkıp ekranda konuşacak kadar şeffaf bir insandı hocamız. Hatta canlı yayında bile o kadar doğaldır ki, yapmacık hiç bir hareket göremezdiniz O'nda.
Evet, kütüphane çapında çok sayıda eser kaleme almıştır. Bunlardan özün özü kabul edebileceğimiz üç eser, *Hoş Geldin Atatürk, *Milli Ekonomi Modeli Sosyal Devlet Milli Devlet ve bunu ezberleyin dediği *Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserleridir. Onun derdi birlik ve beraberlik idi. Milletimizin birlik ve beraberliği için tek yürek tek bilek olunduğu takdirde Türk milletini kimsenin alt edemeyeceğini ifade ederlerdi.
Milli Ekonomi Modeli Sosyal Devlet Milli Devlet eseri (MEM), fakir halklar için bir kurtuluş simidi olmuştur. Putin yaptığı konuşmada Rusya’nın, yirmi yıl önce olası bir çöküşün tehlikeli sınırında durduğunu, durumlarının şimdilerde sadece değişmediğini, aynı zamanda ülkenin devleti ve milleti ile çok farklı bir yere geldiğini ifade etti. İktidarının ilk döneminde bir varlık gösteremeyen Putin, MEM ile tanıştıktan sonra atağa kalkar. 2005 yılında MEM ile tanışan ardından bizzat Haydar Baş hocamızı Rus Meclisi Duma’da konuk eden bir Rusya’dan bahsediyoruz. O tarihi toplantıda Putin'in danışmanı MEM in uygulanacağını açıkça deklare etmişti. İşte o günden bugüne Rusya'daki inkişafın açıklaması tam da budur. Peki, bizim ülkemizdeki iç açıcı olmayan tablonun sebebini anladık mı? Bir tarafta hazinelerin şifresini bulan Haydar hocayı milli meclisinde ağırlayan Rusya diğer tarafta Haydar hoca karşısında başını kuma gömenler.
Yaşadığımız fakr-ü zaruret bizim insanımızın tembel oluşundan kaynaklanmıyor. Bizim insanımız müteşebbistir, Türk insanının soyu sopu bellidir, yaşam tarzı bellidir. Milletin kimliğini bir bilgisayarın donanımına benzetecek olursak, onun kullandığı ekonomik model ve gidilen yol ise yazılım demektir. Bilgisayar ne kadar donanımlı olursa olsun eğer yazılım yetersizse sonuca varamazsınız. Aynen bunun gibi uygulanan geçerliliğini kaybetmiş ekonomi modelleri ve anlayışla sonuca gidilmesi mümkün değildir.
Babalar günü münasebetiyle Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Av. Hüseyin Baş’ın tweet’i çok önemliydi, diyor ki: "Devlet, baba olmalıdır derdi benim babam. Babalar günün kutlu olsun devlet gibi babam…" Devletin idare ettiği insan canlı bir varlıktır. Onun sosyal yönü vardır, psikolojisi vardır. Ancak evlad, şefkatini, merhametini, koruyuculuğunu sağlayan bir baba iradesi ile mutlu olabilir. Baba karşılıksız sever, yemez yedirir içmez içirir. İşte Haydar hoca baba olarak, bütün milletin iş ve aş sorununu çözecek projeler ile geldi. Yani o bütün bir milletin babasıydı. "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözünün içini dolduran insandı O.
Bağımsız devlet olmanın koşulu kendi kendine yetebilmekten geçer. Devlet, sosyal adaleti sağladığı zaman milleti ile bütünleşir. Bu da ancak Milli Ekonomi Modeli ile hayat bulur. Son günlerin gündemi Kuzey Irak’ta, Kürt devletinin kurulması için ABD ve Fransa’nın ortak çalışması ve Libya'da yaşanan gelişmeler. Aslında bağımsızlık ve dış politika iç içe girmiş konulardır.
Turgut Özal, Birinci Körfez Savaşı’nda izlediği politikayı “Bir koyup üç alacağız” sözüyle özetlemişti. Bunun için G.doğuda NATO üsleri açıldı. Çekiç güce imkân sağlandı. Neticede Kuzey Irak’taki bölücü unsurlara silah ve yaşamsal malzeme desteği verildi.
Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı, Türkiye masaya alınmadı. Sonuç olarak Türkiye en büyük kaybeden oldu. O gün ekilen tohumların acı meyveleri bugün hala ülkemizi meşgul ediyor.
Dış politikada çok değişiklik olmadı. Bu defa Saddam Hüseyin'in devrilmesi sürecinde ABD, NATO ortaklığı ile Irak'ın işgalinde Türkiye yine devredeydi. Fakat bu defa da masada yer bulamadı. Şimdi de Libya'dayız. Tarih tekerrürden ibarettir. Libya'ya, Kuzey Afrika'nın Irak'ı olarak bakabiliriz. Sonuçta masada oturmak hesaplanıyor. Umarım bu defa tarih tekerrür etmez.
Şimdi soralım, kendi kendine yetmeden, tek yürek tek bilek olmadan tam bağımsızlıktan söz edilemeyeceği gibi, masada yer almak mümkün olacak mı dersiniz?