Tarih tekerrürden ibaret
Bağımsız Türkiye Partisi genel başkanı Hüseyin Baş Bey son günlerde seri bir şekilde ülkemizdeki özelleştirmeler ile ilgili tweet’ler atıyor. Her bir mesaj ülkemiz ve milletimiz adına içler acısı. Bu haberler aynı zamanda ihbar hüviyeti taşıyor ve Türk adaletinin devreye girmesini gerektiriyor. Burada mevzu bahis olan geleceğimiz ve milli güvenliğimizdir. Özelleştirme adı altında yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz peşkeş çekilmiş durumdadır.
Bu uygulama bugüne mi ait? maalesef hayır. Bu uygulamaların tarihi geçmişi de var. Osmanlı devletinin çöküşünün altındaki temel sebeplerden birisi de maalesef kaynaklarımıza ve kurumlarımıza sahip çıkılmayışıdır. Bir şekilde borç alınması, ardından alınan borçların bataklık haline gelmesi ve çırpınışlar…
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın kaleme aldığı ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu’ kitabı okunması gereken bir eserdir. Siyasi, askeri ve diplomatik tarihimize ışık tutan bu tarz araştırma eserlerine ihtiyaç vardır. Dünya tarihinde Türkler belirleyici olmuşlardır. Kimi zaman kazanan ama son zamanlarda kaybeden taraf olmuştur. Bu eserde Almanların değişik atraksiyonlarla bizzat Osmanlı devletinin imkânlarıyla ülkemiz ve coğrafyamız üzerindeki yayılmacılığı bilimsel olarak anlatılıyor. Padişah Abdülhamit teknoloji üretmek, diplomasinin merkezinde yer almaktan ziyade daha çok savunmada kalmayı, teknolojiyi geliştirmeyi değil de teknolojik ürünleri ithal etmiştir. Yetmedi, bizzat batının menfaatlerinin savunucusu olan batılıları devlet hiyerarşisi içerisinde söz sahibi yapmıştır. Batılıların coğrafyamızdaki yayılma hırsları ve yöneticilerin buna karşı basiretli davranamayışı devletin sonunu getirmiştir.
Osmanlının enkazları üzerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türk Milleti için yeniden ayağa kalkma şansı elde etmiştir.
Coğrafyamızı ve dünya devletlerinin siyasetini çok iyi okumak gerekir. Ancak Atatürk’ten sonra gelen yöneticiler maalesef sınıfta kalmışlardır. Devletler ideallerini gerçekleştirebilmek için kaynaklara ihtiyacı duyarlar. Muhtaç olunan yer altı ve yer üstü zenginliklerin ana adresi ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyadır. Ancak bugünkü yönetim Osmanlının son dönemindeki yönetimine benzer uygulamalar içindedir. Maden politikası, özelleştirmeler, dışardan alınan borçlar, emperyalist devletlerin kontrolündeki para politikası ve ekonomi yönetimi ülkemizin iflahını kesmiştir.
Maden politikasından bir cümle bahsetmek isterim. 5177 sayılı yeni maden yasası ile sömürge devletlerinde görülebilen bir madencilik kanunlaştırılmıştır. Maden sektörü yabancı şirketlerin akınına uğramıştır. Yap işlet devret uygulamaları ile hazinenin içi boşaltılmaktadır. Dışardan alınan borçlar kuma çakıla yatırılmış teknolojik gelişme göz ardı edilmiştir. Bilime yapılacak yatırım ile teknolojide söz sahibi olmak ve teknolojik ürünlerde söz sahibi ve güç sahibi olmak planlanmamıştır. Günümüzde yapılan ihracat bile dışardan alınan ithal ürünlere muhtaç durumdadır. Ekonomideki yıllardan beri atılan yanlış adımların sonucu, Türk lirasının değer kaybı ve milletin, devletin fakirleşmesi söz konusudur. İşin daha da acısı yaşanan olumsuzluklar algı yönetimi ile örtbas edilmeye çalışılmaktadır.
Konu çok da uzun anlatılabilir, ancak şu bilinmelidir tarih bütün yaşananları kaydediyor. Unutmayalım hesap var, kitap var…