Tarım ve hayvancılık üzerinden hayatımıza kastediliyor

Tarım ve hayvancılık üzerinden hayatımıza kastediliyor
Son haftalarda yurdumuzun batısını doğusunu, güneyini ve kuzeyini ziyaret ediyoruz. Vatandaşlarımızı yerinde görüp, hasbihâl ediyoruz. Gözlemlerimizin bazılarını paylaşmak isterim. 
* * *
Trakya’da tarım halkın önemli meşgalesi. Ayçiçeği denince akla Trakya bölgesinin gelmesi boşuna değil. Çiftçiye bir dokun, bin ah dinle. Tarımını devam ettirmek için banka kapılarına muhtaç olmuş. Alabilenler kredilerini ödeyememişler. Nasıl ödesinler ki, ektikleri ve biçtikleri ürün para etmiyor ki. 
Yetmedi konuştuğumuz insanlar, toprak satışlarına da dikkat çekiyorlar. Yakın gelecekte ekilecek topraklarımızın kalmayacağını ifade ediyorlar. Tarım politikalarının son derece yanlış yürütüldüğünü söylüyorlar.
* * *
Karadeniz’de fındık rekoltesi düşmüş durumda. Maliyetlerin artması, fındık alımı yapan kamu kuruluşlarının üzerine düşeni yapmamış olması, piyasanın üretici lehine oluşmasını da engelliyor. Ülkemiz maalesef hiçbir değerine sahip çıkamadığı gibi fındığına da sahip çıkamıyor. Fındık bizde üretiliyor, borsası Avrupa’da kuruluyor. Çilesini vatandaş çekiyor ama kazancı yabancılara peşkeş çekiliyor.
* * *
Güneydoğu’da üzüm para etmiyor. Değerine üzüm satışı yapılamıyor. Altın değerindeki üzüme müşteri olan yok. Böyle olunca üzüm tarlada bile bırakılabiliyor. Bölgenin başta gelen tarımsal ürünleri olan zeytin, üzüm, buğday ve arpa yıllardır gelir getirmiyor. Öyle ki, zeytinyağı ve üzüm 10-15 yıl öncesi fiyatına bile satılamıyor.
* * *
Tarım arazileri gün be gün azalıyor. Kimi yerler konut sahası olurken kimi yerler de sudan ucuz fiyata satılıyor. Üretici borçtan dolayı daha fazla batağın içine düşmek istemiyor. Bir taraftan çiftçi sayısı azalırken diğer taraftan tarım alanı hızla azalıyor. Bir taraftan ekip de zarar edeceğime ekmeyip zarar edeyim düşüncesi hâkim oluyor, diğer taraftan ekilip biçilecek tarım alanlarını ülke olarak kaybediyoruz.
Küçük fotoğraf karelerini birleştirdiğimiz zaman karşımıza çıkan resim oldukça ürkütücü.  
Tarım ve hayvancılık başta olmak üzere stratejik kabul edeceğimiz birçok alan toprak, hava, suya muhtaçtır. Bu değerleri koruyacak olan da bizzat devletin kendisidir. Son 10 yıldan beri ülkemizi yöneten AKP hükümeti maalesef tarımı ve hayvancılığı yokluğa mahkûm etmiştir. Kendi kendine yetecek haldeyken, dışarıdan et ve saman ithal edecek noktalara düşmüş olmamız raporun özet cümlesidir. Buğdayın bile dışarıdan ithal edildiği ülkemizde yabancı ülkelerin satıştan vazgeçmeleri halinde olacakları düşünebiliyor musunuz?
Diyeceksiniz o zaman kendimiz eker kendimiz biçeriz. 
Maalesef bu da mümkün olmayacaktır.
Çünkü artık ekilecek toprağımız kalmadığı gibi, ekecek tohumumuz da kalmadı. Yerli ve organik tohumlar artık tahrip edildi. Özellikle İsrail menşeli tohumlara mahkûm edildik. Genetiği değiştirilen bu tohumlar bir yıl ürün veriyor ancak ondan sonraki yıl ürün vermiyor. Yeniden İsrail tohumu almak zorundasınız.
Zarar bununla da sınırlı kalmıyor. Bu tohumlar toprağa zarar veriyor. Ülkemizin en büyük zenginliklerinden olan endemik bitki örtüsünü tahrip ediyor. Yetmedi genetiği değiştirilmiş  (GDO) bu tohumlar ile beslenen bünyeler de tahrip oluyor. Ülkemizde son yıllarda artan hastalıklara dikkat eder misiniz…  Kanser çeşitleri, şeker hastalığı, artan bunama (demans, Alzheimer) ve birçok kronik hastalıklar hayatın bir parçası haline geldi.
* * *
Bütün bu olumsuzlukları görmek ve tedbir almak hükümetin işidir. Ancak nerede? Hükümet iktidarını devam ettirebilmenin, vatandaş ise gününü geçirebilmenin derdinde. 
ABD’nin kuyruğuna takılan, AB’nin kapısında bekleyen emir eri bir ülkenin akıbeti elbette bu olacaktır. Vatandaş gidişata dur demelidir. Aksi halde bu yaşananların intihar olduğunu anlamak için ölmeyi bekliyorsa iş işten geçmiş olacaktır.