Utanması Olmayanın Dünyada Sefası Bitmez
2005 yılında Diyarbakır'daki konuşmasında Kürt halkından özür dilemişti sayın başbakan. Arkasından da Kürt açılımı adı altında icraat başlatmıştı. Konumuz bunları tartışmak değil. Bizim anlatmak istediğimiz samimi olmadıklarını, konjonktür gereği bu tarz konuştuklarını ifade etmek içindir.
Neden mi?
Hiç öteye gitmeye gerek yok. 1960 lı yıllardan beri siyaset Avrupa Birliğine üye olmak için sürekli gayret göstermektedir. AKP'nin tek başına iktidar olmasıyla bu süreç icraatın ana eksenine oturdu. Diyebiliriz ki bütün ülkenin gündemi AB oldu. AB ile yattık AB ile kalktık.
Hükümet mensuplarının mesaileri AB'ye üyelik kulisleri ve görüşmeleri için yollarda geçti. Hatta kat ettikleri millerle övünür oldular.
ülke tarihinde ilk defa Avrupa birliği bakanlığı kuruldu, baş müzakereciler tayin edildi.
Tak diye söyleneni şak diye yapan bir hükümet oluverdi AKP hükümetleri. AB'den gelen ne talimat varsa yapıldı. Her yapılan icraat bizi daha geriye götürdü.
İmalatın bittiği ithalatın arttığı günlere geldik.
Çiftçi, hayvan üreticisinin yüzü gülmez oldu.
Etnik ayrımcılık yediden yetmişe herkesin gündemine girdi.
Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin ayrılığı (kuvvetler ayrılığı) ilkesi rafa kaldırıldı, hepsi de siyasetin potasında eridi.
Adeta Tanzimat fermanını yeniden yaşamaya başladık. Artık gün azınlıkların günüydü. Her şey ters yüz olmuştu. Ulusal bütünlüğümüz, birlik ve beraberliğimiz artık rafa kaldırılmıştı; varsa yoksa azınlık haklarının iadesiydi asıl olan.
Tarihi hafızamızı da kaybetmiştik. Patrikhane ekümenik olma yolundaydı, azınlıklara mal iadesi için vakıflar yasası değiştirildi. Heybeliada ruhban okulunun açılmasına ramak kaldı. Hükümet hepsine söz vermişti.
Türkiye - Avrupa Birliği yakınlaşmasının sembolü olarak Ankara'da Avrupa Birliği Parkı açıldı.
Sosyal, siyasal ve ekonomik sahada sürekli kaybettik. Sözde her şey iyiydi, ama özde kaybettikçe kaybettik.
Hele dış politikada neler kaybettik neler... Kıbrıs'ı kaybettik. Ermenistan'la dost olmak adına Azerbaycan'la ters düştük, dış politikada kendimizi kaybettik.
Çok iyi hatırlıyorum Aralık 2004'de AB'den müzakere tarihi alındığında Ankara'da balonlar uçurulmuş, davul zurna çalınmış, gündüz vakti havai fişekler atılmıştı. O korkutucu sesleri arka arkaya duyduğumda irkilmiş bir işgal telaşı yaşamıştım.
Bütün bunlar yaşanırken sadece bir kişi farklı konuşuyordu. Her fırsatta "Avrupa Birliği topluluğu bizi aralarına kabul etmeyecektir" diyen, “Avrupa Birliği, Türkiye için, kölelik demektir” diyen Prof. Dr. Haydar Baş'tı. Sayın Baş bu konuda sürekli tarihe not düştü. İşte 2 örnek:
Tarih Ocak 1987; Yer: Almanya Berlin “Bakınız, biz senelerden beri Ortak Pazar'a girmek istiyoruz. Ortak Pazar'a girmek istememize rağmen, çeşitli müracaatlarımız, çeşitli defalarda değerlendirilmiş ve fakat her defasında bir sebep ile bizi bu Pazar'ın içerisine almamışlardır” (Prof. Dr. Haydar Baş)
Tarih: Haziran 1997; Yer: Ankara “Alınan kararların tamamen ardında şart cevap olması lazım. Biz bu şartla buna evet diyoruz. Yarın Avrupa Birliği'ne seni almaz, bugün sana o gerekçeyle beraber birtakım imzalar attırır. Gerek Ege'de, gerek Kıbrıs'ta, gerek Güneydoğu'da birçok haklarından vazgeçersin ve de daha geriye dönüşün de olmaz.” (Prof. Dr. Haydar Baş).
Ayrıca Prof. Dr. Haydar Baş, Avrupa Birliği'nin dağılacağını 2005 yılında yapılan uluslararası Milli Ekonomi Modeli kongresinde dünyada ilk olarak gündeme getirmiştir. AB için bir ömür de biçerek, 15 yıldan daha kısa bir sürede dağılacağını ifade etmişlerdi.
10 yıllık hükümet icraatinden sonra hükümetin yaptığı açıklamaya gelelim. Tarih: Aralık 2011; Yer: İstanbul Kongre Merkezi ''Hızla çöken bir kulübe kim üye olmak ister ki?'' (Devlet Bakanı Ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan) Sayın AKP hükümeti 10 yıldan beri yaptıklarının üstünü çizecek, devlet olarak millet olarak AB ye üyelik yolunda bizi bu kadar kayba uğratacak sonra da kalkıp ''Hızla çöken bir kulübe kim üye olmak ister ki?''- diyecek. Bu terazi bu hesabı tartmaz.
Her fırsatta tarihle yüzleşmekten bahseden Sayın hükümet samimi ise gelsinler sn. Haydar Baş beyle yüzleşsinler. Milletin önüne çıkıp özür dilesinler. Aksi halde bu hükümetin tarihle yüzleşme iddiaları samimi olmadığı netleşmiş olacaktır.