YEŞİL KUŞAK PROJESİNDEN, ILIMLI İSLAM PROJESİNE ORTADOĞUDAKİ İŞGAL SÜRECİ
YEŞİL KUŞAK PROJESİ İLE İSLAM üLKELERİ İSTİKRARSIZLAŞTIRILDI
Türkiye'de Yeşil Kuşak Projesi kapsamındaydı. Ortadoğu'daki İslam ülkeleri, Sovyetler birliğinin var olduğu dönemde ABD'nin "Yeşil Kuşak Projesi'nin muhatabı olmuşlardır. Amerika'nın etkisi altına girmişlerdir. Sadece biz değil Ortadoğu'daki İslam ülkeleri üçüncü dünya ülkeleri olarak değerlendirildi ve istikrarsızlaştırıldı. Adeta bir tampon bölge olarak kullanıldı. Komünist blok dağıldıktan sonra, Rusya hakkında Yeşil Kuşak Projesinin sebebi olarak üretilen haberlerin pek çoğunun yalan ve yanlış olduğu anlaşılmıştır. Bu proje, ABD başkanı Jimmy Carter'ın döneminde geliştirilmişti. Yeşil Kuşak Projesinin hedefi, Müslümanları komünizme karşı bir kalkan olarak kullanarak, petrol zengini olan Basra körfezi civarında SSCB'nin etkinlik sağlamasını engellemekti.
Kuşak içinde ki ülkelerde Amerikan taraftarları bulunuyor, İslam ülkeleri de şekillendiriliyordu. örnek olarak Afganistan'daki CIA çalışmalarını gösterebiliriz. CIA ve Pakistan himayesinde adı mücahit olan güçler örgütlendi. Rusya ile savaşmaları maksadıyla Afgan gruplara yoğun silah satışı yapıldı ve Pakistan'daki kamplarda eğitim verildi. Bu arada radikal İslam'ın temelleri atılmış oldu. Bu şekilde İslam'ı algılama ve yaşama da ekseninden saptırılıyordu. Milletin ölçüleri ile oynanarak ABD'nin dünya imparatorluğu için taşlar döşeniyordu. Vakti geldiği zaman provakatif eylemler düzenleniyor ve istenen icraat gerçekleştiriliyordu.
Konunun daha iyi anlaşılması için bir ismi örnek olarak verelim. Bu isim ülkemizde de tanınan anlı şanlı bir mücahid olarak bilinen Hikmetyar. Gerçek kimliği nedir Hikmetyar'ın?
“Hikmetyar'ın “Batı eğitimi”, Kâbildeki CIA ile ilişkiye girmesiyle başlar… CIA'nın kurmuş olduğu Asya Vakfı, ilk hedef olarak, Kâbil üniversitesi'ni seçmişti. Abdul Resul Sayyaf, Burhaneddin Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Gulbeddin Hikmetyar'ın başını çektiği Müslüman Gençlik örgütü 1973'te kurulunca, CIA ile ilişkiler sıklaştırıldı. Hikmetyar örgütün askeri kanadının lideriydi. ABD elçiliğine örgüt çalışmalarına ilişkin sundukları raporda dört solcu lideri öldürdükleri belirtiliyor, bir matbaa kurmak için maddi yardım isteniyordu (Robert Dreyfuss, The Devil's Game, 2005, s. 260)” “Hikmetyar, Pakistan gizli servisi (ISI) kanalıyla CIA'dan milyonlarca dolar almıştır (Ahmet Raşid, 2008, s.10). Peter Bergen'e göre bu miktar, 600 milyon dolardan az değildir.” “Hikmetyar, Sovyet işgaline karşı savaşan örgütlerden birinin lideriydi. Gerek Sovyetlere karşı savaşta, gerek iç savaşta Hikmetyar, çok ağır eleştiriler almıştır. Sovyetlerle savaşmaktan çok, öteki mücahitlere karşı savaşmak ve acımasızca sivil katliama girişmekle suçlanmıştı (Ahmet Raşid, Descent into Chaos, 2008, s.12). En büyük rakibi Ahmet Şah Mesut'u 1976 yılında casusluk suçlamasıyla Pakistan'da tutuklatmıştır.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=128864 ) İşin daha ilginç yanı Hikmetyar'ın ülkemizde samimi olduğu isimlerdir. Bu isimlerden öne çıkanlar merhum Necmettin Erbakan ve dizinin dibinde oturtacak kadar yakın gördüğü Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bu ideolojik yakınlığın ayrıntıları araştırılması gerekir.
Soğuk savaş döneminde İslam ülkeleri istikrarsızlığını sürekli muhafaza etti. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünya tek kutuplu hale geldi. ABD için dost ve müttefik ülke kavramının sadece ve sadece kendi menfaatlerini korumak olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu. Sovyet tehdidine karşı örgütlenmiş olan NATO artık yeni düşmanını belirlemişti. Artık dolaylı olarak ezilen İslam ülkelerine dönmüştü namlunun ucu. Artık yeşil kuşak projesinin hükmü kalmamıştı. Müslümanlar kullanılmıştı, Müslümanlar tahrip edilmişti. Artık sıra bizzat İslam'ın tahrip edilmesine gelmişti. Bizzat İslam dini üzerinde oynanacaktı. Bu da bizzat Müslümanlar eliyle yapılacaktı. Neticede dünya siyasi olarak tek kutuplu olduğu gibi sosyal olarak da dini inanış olarak da tek kutuplu hale gelecekti. Böylece Pentagon'un (ABD) nin temel hedefi olan “Küresel Dünya Hakimiyeti”için hedefte Müslümanlar ve İslam vardı. Dolayısıyla, Sovyetlerin inkırazından en çok Müslümanlar zarar gördü. Sovyetlere karşı kullanılan Yeşil Kuşak projesindeki radikal İslam yapılanması yerini "Ilımlı İslam'a bırakıyordu.
ILIMLI İSLAM PROJESİNİN HEDEFİ İSLAMI TAHRİP ETMEKTİR
Ilımlı İslam bir başka ifade ile uyumlu İslam. Adı İslam ama kendisi batının radikal İslam yerine tayin ettiği yeni bir İslam anlayışıydı. Bu anlayışın iktidar edilmesi süreci başladı. Artık Müslümanlara ılımlı İslam dikte edilmeye başlandı. Devlet gücü, iktidar mahareti, dini yapılanmalar kısacası bütün unsurları ile saldırıya geçmişti emperyalist güçler. Burada İslami kimlikler ve İslami argümanlar kullanıldığı için insanlara karşı ikiyüzlü davranılıyor, gafletlerinden istifade ediliyordu. Fakat ne ilginç ki Ilımlı İslam güçlendikçe İslam'ı anlayış ve İslam'ı yaşayış sürekli geriye doğru gidiyordu. Bizim ülkemizde Ilımlı İslam, Medeniyetler ittifakı, dinlerarası diyalog adıyla tezgâhlanan bu çalışmalar hükümet politikası haline getirilmiştir. Geçmişte şeriatçı bilinen kişiler hükümet kabinesinde görev yapmaktadır. Kamuflajın gerektiği her fırsatta, hükümetin tutumları din temelli olarak ifade edilmesine rağmen, AKP iktidarı döneminde yıllar geçtikçe ülkemizde oruç tutanların sayısında dramatik şekilde düşüşler yaşanmıştır.
Uyuyan dev, İslam ülkeleriydi. Müslümanları etki altına almak gerekiyordu. Bunun için her ülkede o milletin kabul edeceği din âlimlerini devreye koymak idi. Bunu yaptılar. Bu isimler ile İslam'ın Ehl-i Beyt eliyle olan algılamasını ve peygamberi yaşantıyı devre dışına çıkartmanın hesabını yaptılar. Başardılar da. Müslüman toplumu, adım adım ılımlı İslam anlayışına doğru sürüklediler. Bu proje daha önce İspanya Endülüs devleti üzerinde uygulanmış ve batılı emperyalist güçler adına sonuca da ulaşılmıştı. Hıristiyan dünyada sürekli olarak İslam karşıtlığı Müslüman düşmanlığı işlenecek ama İslam ülkelerinde Müslümanlar üzerinde ise Ayet-i kerimelerin Hadisi şeriflerin zıddına onlar da din adına kardeş gibi gösterilecek. Neticede Müslümanların direnci ellerinden alınacaktı.
Afrikalı bir yazarın anlatımı ile "Batılılar, Afrika'ya geldikleri zaman elimize İncili verdiler. Bize gözlerinizi kapatın, dua edin dediler. Biz gözlerimizi açtığımızda gördük ki, ayağımızın altından topraklarımız ve madenlerimiz gitti. Elimizde İncil kaldı" Burada hedef dini olmayıp tamamen işgal amaçlıdır.
HİCAZ TOPRAKLARINDA TOPLUM MüHENDİSLİĞİ YAPILIYOR
Müslümanları toplu olarak etkileyerek kendilerine yakın olan yöneticileri halk nezdinde iyi göstermek de gerekiyordu. Bunun için biçilmiş kaftan hicaz topraklarıydı. Osmanlının Hicaz topraklarından çıkartılması ve bu topraklar üzerinde Vehhabilik mezhebinin kurulması tamamen batılıların projesiydi. İngiliz Hampher'in hatıratlarına bakıldığı zaman detaylı bilgi almak mümkündür.
Hac mevsiminde Hicaz topraklarına dünyanın dört yanından Müslümanlar gelirler. Hac bir bakıma Müslümanların yıllık kongresinin yapıldığı belli bir zaman dilimidir. Suudi Arabistan'ın ABD ile ciddi stratejik bir ortaklığı vardır. Irak'ın Kuveyt'e saldırısı ile birlikte ABD'nin Suudi üzerinde ki nüfuzu daha da arttı.
Müslüman halk ülkesinde siyasi iktidarlar, basın yayın marifetiyle oyalandı; dünyada ise oluşturulacak propagandalar ile avuç içinde tutulmaya çalışıldı. Kapsayıcı politikalar için en uygun zaman ve zemin hac ve hicaz topraklarıdır. Hacca gidiş gelişlerimizde hep bunun böyle olduğunu gördük ve yaşadık. Uzun yıllardan beri hep bu böyle oldu. Hac mevsimi yapılan toplum mühendisliği ile dünyanın dört bir tarafından gelen hacılar etki altına alınacak ve ülkelerine bu mesajın taşınması temin edilecekti. O halde yapılan bu propagandalara bakılarak açık istihbarat elde edebiliriz.
Bu dönem hacda ne konuşuldu?
özellikle alışveriş merkezlerindeki satış elemanları ile taksi şoförleri ile bu halklar etkilenmeye çalışılmaktadır. "İslam ülkeleri geri kalmıştır, Amerikancı olmayan yöneticiler kötü insanlardır' yerel ifade ile "memnu" dur bunlar. Ama "Amerika güzel, Obama güzel ve Tayyip Erdoğan güzeldir' yerel ifade ile "kuveys" tir bunlar. Türk olduğumuzu görenlerin ortak ifadeleri bunlar oldu bu sene.
Pompalanan düşüncelerden bir tanesi de "Amerika iyi; İran kötü' kanaatidir.
Tayyip Erdoğan'ın İsrail cumhurbaşkanı ile aralarındaki Davos'ta oynanan "one minute" tiyatrosu bir mizansen halinde hıfzedilmiş durumda. Esnafla diyaloglarda hemen bu gündem ediliyor. Bu tablo canlı tutularak bütün bir İslam kamuoyu teslim alınmış durumda. Bu operasyon bizzat basın yayın yoluyla yapılıyor. Batı kendi hedeflerini içerden ve dışardan yönettikleri basın yayın organlarıyla halkları yönetiyor. Doğruyu yanlış yanlışı doğru gösterebiliyorlar.
SIRA İNFAZDA...
11 Eylül ikiz kulelere saldırı ile birlikte ABD tarafından haçlı seferi başlatılmıştır. 22 İslam ülkesi üzerinde ki bu hesap BOP adı altında yapılmaktadır. Irak'ta, Afganistan'da operasyon gerçekleştirilmiştir. Arap baharı adı altında Arap devletlerinin tamamı tezgâhtadır. Arap baharı Amerika'nın coğrafyamızın işgal projesinin bir uygulama şeklidir. İşgalde kullanılan “insan hakları” söylemi sözde ilgili milletleri ilgilendirse de özde tamamen Amerika'ya aittir.
Meselenin en ilginç yanı bu işgal de AKP hükümetinin rol almış olmasıdır. Arap baharında aktif rol alınıyor ve milyon dolarlar yardımda bulunuyorlar. Askeri ve logistik yardımda bulunuyorlar. Şimdilerde de AKP gençliği ile muhalif Arap gençliği ortak platformlar düzenliyorlar. Türkiye tarihte ilk defa haçlının safında Müslümana karşı namlu çevirmiş durumda.
SONUÇ
Yaşanan gelişmeler elbette Müslüman olarak vicdanımızı kanatıyor. Ancak yaşanan her olaydan ders de çıkartmak zorundayız. Projenin son perdesi olan işgal sürecinin yaşandığı şu günlerde artık dost da düşman da belli olmuştur. Zaten ahir zamanı yaşıyoruz. Artık saflar netleşiyor; hak ve batıl, doğru ve yanlış artık ayan beyan ortaya çıkıyor.
Biz ne yapacağız? öncelikle kendimizi tanıyacağız. Kendimizi tanıma dinimiz İslam'ı öğrenme ve yaşama konusunda Ehli Beyt'in kurtarıcı nefesine sığınacağız, onları tanıyacağız, onları seveceğiz, onların yaşadığı İslam'ı yaşayacağız. Dostumuzu düşmanımızı bileceğiz. Dostumuza dost, düşmanımıza düşman olarak tedbirimizi alacağız ve tavrımızı belirleyeceğiz. Bu hem milli bir vazife olarak vatanımızı korumak hem de dini bir vecibe olarak mücadele etmek anlamına gelmektedir.
Dünya ve ahiret kurtuluşumuzun yolu da budur.