Yurtta Sulh (!) Cihanda Savaş
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’sinde bizim güvenlik politikamız ‘Yurtta Sulh Dünyada Sulh’ şeklinde özetlenebilir. On yıldan fazla hükümet olan AKP devletin her kademesine kendi renklerini verdi. Bunlar ‘Yurtta Savaş Dünyada Savaş’ ekolünün temsilcisi oldular. Yanlış anlamayın bu savaş kendi adımıza verilen bir savaş değil, stratejik ortak oldukları "ABD ve NATO adına bir savaştır."
Akil adamların da devreye girmesiyle yaşanan coğrafyamızda ‘Büyük İsrail Devleti’ne giden yolların açılması anlamına gelen süreç olanca hızıyla devam ediyor. ‘Analar ağlamasın’ diye ‘Barış’ diye diye savaşa davetiye çıkartıyorlar. AKP iktidarı barış süreci adı altında terörün önünde diz çöküyor.
Terör Makas Değiştiriyor
Hükümetin devlet adına mağlubiyeti kabul edişi güya terörü bitirme adına yapılıyormuş. Neymiş efendim, bu süreçle birlikte artık şehit cenazeleri gelmiyormuş. Onlar da biliyorlar ki, terör makas değiştiriyor. Coğrafyamızın üstünde batının kem gözü vardır. Bağımsız Türkiye yürüyüşü iktidar olmadıkça terör bitmeyecektir. ‘Asala terörü’ arkasından ‘sağ – sol çatışmaları’ memleketimizde yaşandı. Bunlar bitti ama terör bitmedi. Ardından başlayan PKK terörünün ateşini hala yaşıyoruz. Şimdi de Ortadoğu ülkelerinde yaşanan terör ülkemize ithal edilmeye başlandı, Alevi - Sünni çatışmalarının alt yapı hazırlıkları yapılıyor.
Bir mikrop bünyeye musallat olduğu zaman o an o gün tesirini göstermez. Bir kuluçka dönemi vardır. Kuluçka dönemi mikrobun cinsine göre değişir, aynı zamanda bünyenin direnci de bu konuda belirleyicidir. Kuluçka dönemini bile bile ‘bak gördünüz mü mikrop bitti’ diyenler milleti gaflete sevk etmek isteyenlerdir. Bilelim ki ‘kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz’.
Komşularımızla kanlı bıçaklı oldular.
Yetmedi sınırlarımızı kalbura çevirdiler. Bomba yüklü araçlar ülkemizde cirit atıyor.
Ulusal güvenliğimizi de sıfırla çarptılar.
‘Arap Baharı’ denen İslam ülkelerinin işgaline her türlü desteği verdiler.
Obama’nın ‘kimyasal silah kullanılırsa Suriye’ye saldırırız’ ifadesinden hareketle;
Erdoğan, Esad kimyasal silahlar kullanıyor diyor; ABD’ye ne duruyorsunuz Suriye’ye askeri hareket başlatın diyor.
Bu ne tezat?
Bir taraftan sözde barış adına terör örgütü ile masaya oturan sayın başbakan, diğer taraftan savaş çığırtkanlığı yapıyor. Üçüncü dünya savaşının fitilini ateşlemeye çalışıyor.
Büyük bir provokasyonla karşı karşıyayız; İç savaş ve bölge savaşını hep birlikte yaşıyoruz.
Şimdi iyi dinleyin, bilgisayar oyunları ile basın yayınla savaşa iyiden iyiye ısındırılan milletimiz, savaşın bir oyun olmadığını idrak etmeli. İşte Irak’ın hali, Mısır’ın hali, Libya’nın hali, Suriye’nin hali bu şekildedir.
Türkiye’nin hali de buna benzetilmeye çalışılmaktadır. İşte Reyhanlı’da yaşanan menfur saldırı gözümüzün önündedir. Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Gelinen noktada bu ne ilktir ne de son olacaktır. Çünkü ‘su testisi suyolunda kırılır’. Bu bir tercih meselesidir. Sen güç odakları ile dünyaya jandarma olma iddiasında olanlarla işbirliği yaparsan onlar adına iş yaparsan onların stratejik ortağı olursan, kısacası yılanla aynı yatağa girersen olacaklar elbette bunlar olacaktır.
Suriye İçin Asker mi Toplanıyor?
Yetmedi… Bir taraftan Alevi - Sünni çatışmasının alt yapıları hazırlanıyor.
Son günlerde kutsal değerlerimiz istismar edilerek Alevilere ve Ehl-i Beyt dostlarına karşı bir cephe oluşturulmaya çalışılıyor. Suriye’de savaşmak üzere gençlerimiz aldatılmaya çalışılıyor. Etrafımızdan duyduğumuz ve bizzat şahit olan bir delikanlı bakın neler anlatıyor. Diyor ki, -akşam çok güzel bir sohbetteydim. ABD’den bir abi gelmişti. Suriye’de Esat’a karşı savaşmanın lüzumundan bahsetti. Herkesi ikna ettikten sonra demesin mi, “Suriye’de savaşmak isteyenlere biz yardımcı oluruz”-.
Bakın Suriye’de neler oluyor?
Bir taraftan sahabe kabirlerini talan ediyorlar, diğer taraftan camileri bombalıyorlar. Şam’daki asırlık Emeviye camiyi harabeye çevirdiler. Bir Suriyelinin bırakın yapmayı, yapmayı düşünemeyeceği işler bunlar.
Yeniden bir muhasebe yapmak zorundayız. Türk milleti yanan cehennem ateşinde odun olamaz. Barış mı istiyoruz, huzur mu istiyoruz, sorunlara çözüm mü istiyoruz. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızla birlikte Milli Mücadelenin içinde olacağız, Kuvay-i Milliye hareketinin içinde olacağız, Bağımsız Türkiye’nin yılmaz bekçileri olacağız.