Yüzü Hüseyin’e dost, sözü O’na düşman olanlar
Milletimiz Ehl-i beytle yeniden buluşmamızı sağlayan Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza minnet doludur.
Ehli beyt dostu camiaların horlandığı ve yok sayıldığı günlerde o cansiperane meseleyi sahiplendi. İmam Ali efendimizin ve ehli beyt efendilerimizin adını yüceltmek için bir ömür boyu mücadele verdi. Türk-İslam kimliği, ehli beyt ekseninde şekillenmiştir. Ancak bu kimlik ve medeniyet üzerinde yüzyıllardan beri sürdürülen algı yönetimi ile insanımız köklerinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Öyle ki atası dedesi, ehli beyte dayanan kurucu ve kurtarıcı liderimiz Mustafa Kemal Atatürk bile bu millete yabancılaştırılmaya çalışıldı. Öyle sinsi projeler ki, heyhat ki ne heyhat…
Bir psikiyatri ‘profesöre arkadaşımızın ifadesi ile Prof. Dr. Haydar Baş hocamız üç dört kuşağa sığacak olan toplumsal sosyolojik dönüşümü gerçekleştirdi. Her geçen gün milletimizin kökleri ile nasıl buluştuğuna şahit oluyoruz.
İmam Hüseyin efendimiz ve yarenlerinin şehadeti olan Kerbela- Aşura'nın seneyi devriyesi bütün yurdumuzda matemle anıldı.
İmam Hüseyin efendimiz ve ehli beyt, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün İslamalemine aittir. Bütün Müslümanlar ehli beytin takipçisi ve sevenidir. Bunun hilafına bir düşünce ve eylem zaten iman anlayışı ile bağdaşmaz.
Meveddet ayeti kerimesinde peygamberimiz Hz. Muhammed'in tebliğine karşılık olarak istenen, ehli beytine dostluk ve sevgidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus bir platonik sevgi ve bağlılık değil bizzat hayatımızı şekillendirecek olan muhabbet istenmektedir.
Dikkat edelim kimden ve ne zamana kadar gönülden bağlılık isteniyor.
İstisnasız her müslümandan kıyamete kadar ehli beyte bağlılık isteniyor. O halde bu her zaman ve mekânda geçerli bir gönül ve eylem bağlılığıdır.
Dün Kerbela’da İmam Hüseyin efendimize yardımcı olmayanlar peygamber efendimize borcunu ödemeyenlerdir. Bugün de ehli beyte olan yakınlığı sağlamayanlar yarın onun yanında olmayanlar da meveddet ayetine göre peygamberimizi karşısında bulacaktır. Alacaklı bizzat peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) dır.
Konunun altını yeniden çizersek ehli beyti sevmek aynı zamanda peygamberimize olan borcumuzun karşılığıdır. Bu borç kıyamete kadar baki olan bir borçtur. Sevmek yani taraf olmak, Onun yolunda olmak onun mücadelesini vermek bir iman meselesidir.
Yezid 3 yıllık halifeliği döneminde sadece İslam'a karşı mücadele vermiştir. Birinci yıl İmam Hüseyin efendimizi şehit etmiş, İkinci yıl Medine baskını ile Medineli Müslüman kadınların namusunu kirletmiş, nesebi gayri sahih birçok çocuk doğmuştur. Üçüncü yıl ise Kâbe’yi yıkmıştır. İslam adına ve halifelik makamını kullanarak yapıldı bu kadar cürüm.
Yezid iktidarı döneminde korku salarak, az bir menfaat ve makam mevki dağıtarak insanları dinden uzaklaştırmıştır. İnsanların gönülleri İmam Hüseyin efendimiz ile olsa da kılıçları ile O’na karşı saldırmışlardır.
Yeri gelmişken ifade edelim, Hüseyni duruş sadece lafla ifade edilmez. Hüseyni duruş bir yaşam şeklidir. Yüzün dost olduğu gibi özün ve sözün de dost olmasıdır. Hayatını bu esasa göre tanzim etmektir. İçi dışı bir olmaktır. Dün Hüseyin efendimize binlerce mektup yazıp onu göreve çağıran sonra da katliam ordusunda yer alan yezidiler ne ise, bugün de yüz yüze gelince Ya Hüseyin deyip arkasını döndüğünde yezidin yanında yer alan bir güruh vardır.
İşte İslam aleminin en büyük hastalıklarından birisi budur. Siz buna münafıklık da diyebilirsiniz, küfür de diyebilirsiniz.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ömrü boyunca Hüseyni duruşu şiar edinmiştir. O kişisel fayda mantığı ile yaşamadı, o menfaatini öncelemedi. Bağımsız Türkiye Partisi kurulduğunda önemli bir ölçünün altını çizmiştir. Demiştir ki, siyaseti mevki makam için yapmayacaksınız, son nefesiniz için yapacaksınız. Ben size milletvekilliği, bakanlık vaat etmiyorum. Ben size Allah'ın rızasını vaat ediyorum. İşte Hüseyni duruş ile yapılan siyaset ile Allah'ın rızası kazanılabilir. Vatan için memleket için bayrak için sancak için birlik ve beraberlik için adanmış bir ömür. İşte BTP Hüseyni duruşun siyaset arenasındaki karşılığıdır.
Hz. Hüseyin İslam’ın bekası Müslümanların birlik ve beraberliği için canını feda etti.
O çoğunluğun yanında değildi, o yalnız başına da kalsa hakkın yanındaydı.
O menfaati adına herkese eşit mesafedeyim demedi. Bana aileme, arkadaşlarıma kim menfaat sağlar iş sağlar aş sağlarsa ben onun yanında yer alırım demedi. O günü kurtarmak için yaşamadı. O kıyamete kadar baki kalacak örnek bir mücadele verdi.
O halde Hüseyni duruşun propagandasını yapıp da yezidin kılıcını kuşananlara karşı dikkatli olmak gerekir. Bu konu gaflet delalet ve hatta hıyaneti hiç affetmez. Kerbela buna şahittir.